12 haziran
onun ölümünden sonraki üçüncü öğleden sonra. şehvetle değil, kahramanca yaşanan bir öğleden sonra.
bu günlerde elimden daha az şiir çıkıyorsa, bu bendeki şiir kaynağının kurumasından değil, ele aldığım konuları ve bunların işlenişini daha güç beğenir olmamdan ileri geliyor.
‘en kutsal sevgilerimizin’ hepsi tembel bir alışkanlıktan başka bir şey değildir.
***
13 ağustos
bu bambaşka bir şey. bu o, o - denizden gelen.
***
27 mart
bir pazar gününü, örümceğin ağına takılmış bir sinek gibi, bunu kafamda kurup bunalarak geçirdiğimi, ya kaderin demir pençesini ensemde duyarak öfkelendiğimi ya da daha az korkunç bir geleceğin belirsiz umuduyla kendimi avuttuğumu hatırladım.
acının çirkinleştirdiğini, alıklaştırdığını, ezdiğini gözlemliyorum. bir zamanlar dünyayı duymamı, yoklamamı, ona yaklaşmamı sağlayan her duyargam sanki kökünden kesilip kangrenleşmiş gibi. günlerimi dizkapağını sivri bir köşeye çarpmış kişi gibi geçiriyorum; bütün günü o katlanılmaz an gibi yaşıyorum. ta yüreğimde acı; sanki doymak bilmiyor ve hâlâ aç, çok büyük bir yaradan akıp giden ve geri dönmeyen kanla batıyor.
elbette, bir saplantıdan başka bir şey değil bu. allah’ım, ben de işte bu yüzden yalnızım. yarın, kısa bir süre için kısa bir mutluluğa kavuşacağım, sonra acıyla ürpermeler, sıkıntılar, işkenceler yeniden başlayacak. yalnız kalabilecek fizik güç yok artık bende. bir zamanlar dayanabiliyordum, ama sonra yara yeniden açılıyordu ve yeniden açılan bütün yaralar gibi öldürücü oluyordu bu.
ne var ki, bu duruma bir başka acı ekleniyor, sanki ikiye bölünmüş de hâlâ diş ağrısı çeken birisi gibi. i̇şte çektiğim acının kaynağı: brancaleone'den 2 şubat tarihli bir mektup yazmıştım. o zamandan bu yana nasıl bir hayat yaşadım? bu kadar alçalmaya değer miydi, kaldı ki ne elde etmek için? yeni yaralar, yeni bir kangren, yeni bir aldatılış.
herhalde çılgının biriyim hen. durmadan soruyorum kendime: ona ne kötülük ettim? dayan, pavese, dayan.
cesare pavese
yaşama uğraşı
türkçesi: cevat çapan
onun ölümünden sonraki üçüncü öğleden sonra. şehvetle değil, kahramanca yaşanan bir öğleden sonra.
bu günlerde elimden daha az şiir çıkıyorsa, bu bendeki şiir kaynağının kurumasından değil, ele aldığım konuları ve bunların işlenişini daha güç beğenir olmamdan ileri geliyor.
‘en kutsal sevgilerimizin’ hepsi tembel bir alışkanlıktan başka bir şey değildir.
***
13 ağustos
bu bambaşka bir şey. bu o, o - denizden gelen.
***
27 mart
bir pazar gününü, örümceğin ağına takılmış bir sinek gibi, bunu kafamda kurup bunalarak geçirdiğimi, ya kaderin demir pençesini ensemde duyarak öfkelendiğimi ya da daha az korkunç bir geleceğin belirsiz umuduyla kendimi avuttuğumu hatırladım.
acının çirkinleştirdiğini, alıklaştırdığını, ezdiğini gözlemliyorum. bir zamanlar dünyayı duymamı, yoklamamı, ona yaklaşmamı sağlayan her duyargam sanki kökünden kesilip kangrenleşmiş gibi. günlerimi dizkapağını sivri bir köşeye çarpmış kişi gibi geçiriyorum; bütün günü o katlanılmaz an gibi yaşıyorum. ta yüreğimde acı; sanki doymak bilmiyor ve hâlâ aç, çok büyük bir yaradan akıp giden ve geri dönmeyen kanla batıyor.
elbette, bir saplantıdan başka bir şey değil bu. allah’ım, ben de işte bu yüzden yalnızım. yarın, kısa bir süre için kısa bir mutluluğa kavuşacağım, sonra acıyla ürpermeler, sıkıntılar, işkenceler yeniden başlayacak. yalnız kalabilecek fizik güç yok artık bende. bir zamanlar dayanabiliyordum, ama sonra yara yeniden açılıyordu ve yeniden açılan bütün yaralar gibi öldürücü oluyordu bu.
ne var ki, bu duruma bir başka acı ekleniyor, sanki ikiye bölünmüş de hâlâ diş ağrısı çeken birisi gibi. i̇şte çektiğim acının kaynağı: brancaleone'den 2 şubat tarihli bir mektup yazmıştım. o zamandan bu yana nasıl bir hayat yaşadım? bu kadar alçalmaya değer miydi, kaldı ki ne elde etmek için? yeni yaralar, yeni bir kangren, yeni bir aldatılış.
herhalde çılgının biriyim hen. durmadan soruyorum kendime: ona ne kötülük ettim? dayan, pavese, dayan.
cesare pavese
yaşama uğraşı
türkçesi: cevat çapan