son çağ bazan politik ya da sosyal nedenlerle değerlenmiştir. bazı kişiler -sözgelişi eski çin'de, kadınlar- olgunluk çağının sert şartlarına karşı, yaşlılıkta bir sığınak bulmuşlardır. başkaları ise hayati bir karamsarlıkla yaşlılığa sarılmışlardır: yaşamak tutkusu insana bir felâket kaynağı gibi görünürse, buna bir yarı ölümü tercih etmek çok daha mantıklı olur. fakat insanların çok büyük bir çoğunluğu yaşlılığı hüzün ya da isyan içinde karşılarlar. yaşlılık, ölüm kadar tiksinti uyandırır insanoğlunda.
ve gerçekten de, hayatın karşıtı, ölümden çok yaşlılık olmalıdır. yaşlılık, hayatın alaylı bir benzeridir. ölüm, hayatı bir alın yazısı haline dönüştürür; bir bakıma hayata bir boyut kazandırarak, kurtarır onu: «tıpkı kendisi gibi en sonunda ölümsüzlük onu da değiştirir.» zamanı ortadan kaldırır. şu toprakta açılan çukura gömülen adamın son günleri, diğer günleri gibi gerçekten yoksundur; varoluşu, bölümleri de hiçlik tarafından kavranmış gibi hazır olan bir bütün olmuştur. victor hugo hem 30 yaşındadır, hem de asla 80 yaşına varmamıştır. fakat 80 yaşında iken, yaşanmış şimdiki zaman, geçmişi yokediyordu. bu üstünlük, şimdiki zamanın, eski durumunun bozulmuş şekli ya da yalanlaması oluşu halinde -yani hemen hepsi-, pek hüzün vericidir. sönen bir hayat, eski olaylar, edinilen bilgi, yerini korur: bunların hepsi olup bitmiştir. anılar silinince, alaylı bir gecenin karanlığında batıp giderler: hayat çorap söküğü gibi kayar gider, ihtiyarın elinde sadece şekilsiz birtakım yün parçacıkları bırakır. daha da beteri, içini saran kayıtsızlığın tutkularını, inançlarını, faaliyetlerini inkâr etmesidir: sözgelişi bay de charlus'ün varoluşunun nedeni sayılan aristokratlık gururunu bir şapka darbesiyle yıkışı, arina petrovna'nın nefret ettiği oğluyla barışması gibi. rousseau'nun deyimiyle, boşuna çaba harcandığını, elde edilen sonuçlara hiçbir değer verilmediğini gördükten sonra, bu kadar çalışmak niye?
s.433-434
simone de beauvoir
yaşlılık (son çağı)
türkçesi: m. ali kayabal
i̇kinci kitap, kasım 1970
milliyet yayınları
ve gerçekten de, hayatın karşıtı, ölümden çok yaşlılık olmalıdır. yaşlılık, hayatın alaylı bir benzeridir. ölüm, hayatı bir alın yazısı haline dönüştürür; bir bakıma hayata bir boyut kazandırarak, kurtarır onu: «tıpkı kendisi gibi en sonunda ölümsüzlük onu da değiştirir.» zamanı ortadan kaldırır. şu toprakta açılan çukura gömülen adamın son günleri, diğer günleri gibi gerçekten yoksundur; varoluşu, bölümleri de hiçlik tarafından kavranmış gibi hazır olan bir bütün olmuştur. victor hugo hem 30 yaşındadır, hem de asla 80 yaşına varmamıştır. fakat 80 yaşında iken, yaşanmış şimdiki zaman, geçmişi yokediyordu. bu üstünlük, şimdiki zamanın, eski durumunun bozulmuş şekli ya da yalanlaması oluşu halinde -yani hemen hepsi-, pek hüzün vericidir. sönen bir hayat, eski olaylar, edinilen bilgi, yerini korur: bunların hepsi olup bitmiştir. anılar silinince, alaylı bir gecenin karanlığında batıp giderler: hayat çorap söküğü gibi kayar gider, ihtiyarın elinde sadece şekilsiz birtakım yün parçacıkları bırakır. daha da beteri, içini saran kayıtsızlığın tutkularını, inançlarını, faaliyetlerini inkâr etmesidir: sözgelişi bay de charlus'ün varoluşunun nedeni sayılan aristokratlık gururunu bir şapka darbesiyle yıkışı, arina petrovna'nın nefret ettiği oğluyla barışması gibi. rousseau'nun deyimiyle, boşuna çaba harcandığını, elde edilen sonuçlara hiçbir değer verilmediğini gördükten sonra, bu kadar çalışmak niye?
s.433-434
simone de beauvoir
yaşlılık (son çağı)
türkçesi: m. ali kayabal
i̇kinci kitap, kasım 1970
milliyet yayınları