sırça fanus – tabutmag forum
İçlerinden hangisinin konuştuğunu saptamaya çalıştım. Bir insan topluluğuyla konuşmaktan nefret ederim. Bir toplulukla konuşurken her zaman içlerinden bir tanesini seçip sözlerimi ona yöneltirim ve konuştuğum sürece ötekilerin de gizliden gizliye bana bakıp hakları olmadan dinledikleri duygusuna kapılırım. Nefret ettiğim bir şey daha varsa, o da insanların kendinizi berbat hissettiğinizi bildikleri halde neşeyle hatırınızı sorup «iyiyim» demenizi beklemeleridir.

«berbat hissediyorum.»

biri, «berbat. hmm,» dedi ve bir oğlan ufak bir gülücükle başını eğiverdi. başka birisi önündeki bloknota bir şeyler karaladı. sonra birisi ciddi bir yüz takınarak, «peki neden berbat hissediyorsunuz kendinizi?» dedi.

bu parlak topluluktaki kızlardan ve oğlanlardan bazıları pekâlâ da buddy willard’ın arkadaşları olabilirlerdi. belki de benim onu tanıdığımı biliyorlar ve beni merak ediyorlardı. sonra da aralarında benim dedikodumu yapacaklardı. beni tanıyan hiç kimsenin gelemeyeceği bir yerde olmak istiyordum.

«uyuyamıyorum...»

s.182, 183
sylvia plath
sırça fanus

türkçesi: handan saraç
can yayınları
O tatlı, mazlum gülümsemesiyle, «Bıraktığımız yerden başlayacağız Esther,» demişti. «Bütün bu olanlara kötü bir düş gözüyle bakacağız.»

Kötü bir düş.

Sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkanıp kalan insan için dünyanın kendisi kötü bir düştür.

Kötü bir düş.

Her şeyi anımsıyordum.

Kadavraları, Doreen'i, incir ağacının öyküsünü, Marco'nun elmasını, Common'daki denizciyi, Doktor Gordon'un şaşı hemşiresini, kırık termometreleri, iki tür fasulyesiyle o zenci görevliyi, ensülin yüzünden aldığım on kiloyu ve gökle deniz arasında gri bir kafatası gibi kabaran kayayı anımsıyordum.

Belki de unutkanlık, kar gibi onları örtüp susturmalıydı.

Ama onlar benim bir parçamdı artık. Yerel görünümümü oluşturuyordu hepsi.

s.244
Sylvia Plath
Sırça Fanus

Türkçesi: Handan Saraç
Can Yayınları, 1987
«Eski Güzel Günler» çalana kadar birbirimizden yaklaşık bir mil uzakta dans ettik. Ancak o zaman, çok yorulmuşçasına çenesini birden başımın tepesine dayadı. Sonra, gecenin üçünün soğuk, karanlık rüzgârında, çok ağır adımlarla, kaldığım eve kadar olan beş millik yolu yürüdük. Bu evde, geceliği iki dolar olan birçok doğru dürüst yataklı evden farklı olarak, oturma odasında boyuma kısa gelen bir kanepe üzerinde yalnızca elli sent ödeyerek kalıyordum.

Donuk ve bezgin hissediyordum kendimi. Düşlerim paramparça olmuştu.

Buddy'nin o hafta sonu bana âşık olacağını ve artık yıl boyunca cumartesi akşamları ne yapacağımı düşünüp kaygılanmama gerek kalmayacağını düşlemiştim hep. Tam kaldığım eve yaklaştığımız sırada Buddy, «Haydi kimya laboratuvarına çıkalım,» dedi.

Şaşkınlıktan dilimi yutacaktım. «Kimya laboratuvarı mı?»

«Evet.» Buddy elime uzandı.

«Kimya laboratuvarının arkasından çok güzel manzara görünüyor.»

Gerçekten de kimya laboratuvarının arkasındaki tepelik bir yerden New Haven'deki birkaç evin ışığı görünüyordu.

Buddy engebeli toprakta ayağını basacak sağlam bir yer ararken ben de hayran hayran ışıkları seyrediyormuş gibi yapıyordum. Beni öptüğü sırada da gözlerimi açık tutup ışıkların dağılımını bir daha hiç unutmamacasına ezberlemeye çalıştım.

Sonunda Buddy geri çekilerek, «Vay!» dedi.
«Vay ne?» dedim şaşkınlıkla. Kupkuru, insanı esinlendirmeyen bir öpücüktü. O soğuk rüzgârda beş mil yürümekten dudaklarımızın çatlamış olmasının hiç de hoş olmadığını düşünmüştüm yalnızca.

«Vay, seni öpmek harika bir şey!»

s.63—64

Sylvia Plath
Sırça Fanus

Türkçesi: Handan Saraç
Can Yayınları