mektuplar – tabutmag forum
42

hannah arendt'ten martin heidegger'e
heidelberg, 22.04.1928

şu an gelmeyişini anladığımı sanıyorum. ama buna rağmen bir korku alıyor beni; bu günlerde birden bire gelen, içime nüfus eden tanımsız bir korku.

sana, durumun kuru bir tasvirinden başka söylemek istediğim hiçbir şey yok. seni ilk günkü gibi seviyorum, bunu biliyorsun. görüşmemizden önce ben de biliyordum bunu.

bana gösterdiğin yol düşündüğümden çok daha uzun ve zor; bütün bir hayatı talep ediyor.

bu yolun ıssızlığı seçilmiş bir ıssızlık ve bu yol benim payıma düşen biricik yaşama şansı.

kaderin hükümsüz kıldığı bu ıssızlık, sadece tecrit olmaksızın dünyada yaşama gücünü elimden almayacak, aynı zamanda uzun, üstünden sıçrama imkânı olmayan, dünyanın içinden geçmesi gereken yolun kendisini de kapatacak bana.

bunu bilmek sadece senin hakkın olabilir, çünkü bunu daha önce de biliyordun. sanırım, sonunda susacağım yerde de, hakikate muhalefet ediyor olmayacağım.

ben daima benden talep edilenden fazlasını veririm. benim yolum aşkımızın bana yüklediği ödevden başka bir şey değil.

sana olan aşkımı kaybedersem, yaşama hakkımı kaybetmiş olurum. fakat aşkın beni mecbur ettiği bu ödevden kaçacak olursam aşkımı ve onun gerçekliğini kaybederim.

“ve tanrı izin verirse
ölümden sonra seni daha çok seveceğim.”

h.

syf•63—

hannah arendt
martin heidegger

mektuplar (1925—1975)

türkçesi: melek paşalı
kaknüs yayınları
60

Martin Heidegger'den Hannah Arendt'e
Meßkirch, 4. Mayıs 1950

Hannah,
Seni, "hiç hoş olmayan bir uzaklıktan, üç bin mil uzaklıktan" selamlıyorum. Hermenötik olarak okunursa bu, hasretin uçurumu demek. Fakat buna rağmen her gün, bu olanlara ve olanların olma biçimlerine seviniyorum. Şimdi seve seve beş parmaklı tarağımla dağınık saçlarının arasında gezinmek isterdim, tam da o güzel fotoğrafın tam içime, kalbime bakarken. Bu bakışın, ders verirken kürsünün yanından bana doğru ışıldayan bakışla aynı bakış olduğunu bilmiyorsun. Ahh, bu oydu, bu odur ve sonsuzluk olarak oradadır; o uzak yakınlıkta. Bir çeyrek yüzyıl boyunca her şey, tıpkı tarlaya gömülmüş bir tohum gibi beklemek zorundaydı; mutlak olanın olgunlaşması için beklemek. Sonra hepsi, bütün o acılar ve türlü tecrübeler senin bu bakışında toplandı. Bütün bunların ışığı simanda parıldıyor şimdi ve içindeki kadını görünür kılıyor.

Bu gizem, Yunan tanrıçasının tasvirinde vardır: kızın içinde kadın gizlidir, kadının içinde kız. Bu, aydınlanan gizemin ta kendisidir. Ve Sonata Sonans günlerinde vuku buldu. Ondan önceki her şey onun içinde sağlam bir şekilde korunmuş oldu.

Senin tekrar geldiğin gün, 2 Mart, geçmişi bugüne getiren "merkez" oldu. Zaman, yakınlığın dördüncü boyutunda toplandı. Sanki dolaysız bir surette sonsuzluğun dışına çıkmamız, ona geri dönmemiz gerekiyordu. Acaba bu gerçek olabilir mi, diye sormuştun. Ahh! Varlık içinden geçilendir. Fakat ey sadık dost, bunu bilmelisin, "düşünülmüş ve zarif" hiçbir şeyi unutmamalısın. Bunun tersine çevrilmişi şudur: Bütün acılarını neredeyse hiç mülahaza etmeksizin ve bütün eksikliğimi kendimden gizlemeksizin, yüreğimizdeki dünya çanından uzun süre çınladı bunlar. Uzaktaki bize ait olanın zamanını başlatan ışık, seher vaktinde yayılmaktaydı.

Sen - Hannah - Sen

Martinin

s.93-94

Hannah Arendt
Martin Heidegger

Mektuplar (1925-1975)

Türkçesi: Melek Paşalı
Kaknüs Yayınları