hani – tabutmag forum
“yeniden güçlü —yapabilir— olmak:-

bunun için nasıl da tersine çevirmen gerek yaşam yönelimlerini — sen tamamiyle boşvermeye karar vermişken geldi o: bütün yönelimini değiştirmek için — nasıl da zor bu; ama, nasıl da güzel, yeniden canlanmak - yaşamının toz tutmuş hayallerini silkeleyip bahar güneşine çıkarmak —— kendine yeniden bir yeni yıldız seçip, gökyüzü haritanı yeniden çıkarmağa girişmek...

çıkmak ve çıkarmak, yeniden —o, işte, bu olanak.”

oruç aruoba
hani
Kendi olarak, sana gelen —
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen —
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen —
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan ——
O, işte...

Oruç Aruoba
Hani
9

"bütün benliğinle yöneldiğindi çünkü o: kendini tam olarak içine koymak istediğin tamlık – bütünlük; parçalarını bağlayacak bağlam… hiç umamadığın anlamlılık – yaşamının tam anlamı işte… ne çok dağıldın oysa, o günden – öncesinden de – bu yana, ne çok koptun ve parçalandın–

şimdi, ne kadar, ne süre, nasıl ve hangi anlamda senin olacağı ya da olmayacağı da belirsizken (hani “de”miştin ya “işte”: “…en çok beklediğinin de gelse bile birgün, hiçbir zaman beklediğin anlamda gelmeyeceğini bilerek…”); şimdi, emin olduğun, emin olmaktan başka birşey de yapamayacağın onun gelişi.

o ‘olgular’la, ‘gerçek’lere, ‘saptamalar’la uğraşmaktan da vazgeçmelisin artık – bu zorunluluk, kesin…

şimdi, işte, o."
sana aldırmaz; öyle hemen de çıkıp gelmez sana, sen onu ne denli bekliyor olsan da.

senin beklemen bir boşunalık duygusudur yalnızca; gerçekler içinde hayallerin; olup-bitenler içinde olamayacakların düşlenmesi —— boyuna ve boşuna bir düşüş ————— oysa o, gelişmektedir. sana doğru. sen hiç bilmeden —— beklerken, bilmeden.

senin beklediğindir o; ama sen, bilmiyorsundur. gelmeyeceğini sanarsın. yıllar geçtikçe, hatta, hiç gelmeyeceğini bildiğini sanarsın —— yıllar geçer, emin olduğunu da sanarsın, artık hiç gelmeyeceğinden.

senin beklemen: hüzünlü ama dingin bir umutsuzluktur; bir an önce bitirip gitme isteği çökmüştür üzerine —— hatta bitiremeyeceğini de bildiğin birçok şeye aldırmazca ve umarsızlıkla girişip, hepsini yarım bırakıp gitmek, bir ayartı kadar keskindir artık.

—— yaşamının anlamı bulunmamıştır, bulunmayacaktır ——o, gelmeyecektir—— ya; sonuçsuz bir son olarak, ölüm, gelebilir, artık, işte...
gerçeklik, kendisine uymayan hayallere karşı hep acımasızdır — dolayısıyla hayaller de hep acılı...

hayal ile gerçeklik arasındaki fark, ikisinin birbirine uymaması değildir — gerçeklik ne ise odur. ne uygun ne aykırı —,
asıl fark, hayallerin kendilerini gerçeklere uyduramamalarındadır.

hayalin gerçekte en çok çekemediği, durağanlık değil, değişkenliktir. kalıcı olan hayallerdir; gerçekler ise, değişken...

hayal, gerçeği hep istediği biçimde kurar; ama gerçek, hep kendi biçiminde oluşur.

işin kötüsü, hayal, kafasına dank etmiş, geçmiş gerçekleri bile, yoğurur, biçimler, kendi istediği biçime sokar —
hayalin elinde, en 'gerçek' gerçekler bile gerçekliklerini yitirirler: yani, hayaller için, gerçeklere uyma yolu tümüyle kapalıdır.

hayal gerçeğe ulaşamaz — ulaşabilse bile, onu gerçek olmaktan çıkarır, hayal kılar.

hayal, gerçeğe her gidişinde, onu kendisine aykırı olan olarak bulur: hayalin karşısında duran gerçek olarak...