yalnızlığın keşfi – tabutmag forum
“Ülkülerimin tümünden,” diye yazmış, tutuklanmasından yalnızca üç hafta önce, “vazgeçmemiş olmam, gerçekten bir mucize, çünkü çok tuhaf ve gerçekleşmesi olanaksız şeylere benziyorlar... Dünyanın giderek insan eli değmemiş bir bölgeye dönüştüğünü görüyor, durmadan yaklaşan ve bizi de yok edecek olan gök gürültüsünü duyuyor, milyonlarca insanın çektiği acıyı duyumsayabiliyorum, yine de başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda, her şeyin düzeleceğini, bu acımasızlığın da sona ereceğini düşünüyorum...”

s.206
Paul Auster
Yalnızlığın Keşfi

Türkçesi: İlknur Özdemir
Can Yayınları
“R.D. Laing kitaplarından birinde şizofren bir kızın babasını anlatır; adam kızını hastanede her ziyaretinde omuzlarından yakalayıp olanca gücüyle sarsar, “Kendine gel,” dermiş. Babam kız kardeşimi böyle tutup sarsmadı, ama davranışı bu anlama geliyordu. Ona gereken, bir işe girmek, kendini toparlamak, gerçek dünyada yaşamaya başlamaktır, diyordu. Böyle yaptı elbette kardeşim. Ama yapamadığı da asıl buydu işte. Duyarlı biri o, diyordu babam, utangaçlığını yenmesi gerek. Sorunu kardeşimin kişiliğindeki tuhaflığa bağlayarak her şeyin iyi gittiğine inanmayı sürdürebilirdi. Görmezlikten çok, onun düş gücünün başarısızlığıydı bu. Bir ev ne zaman ev olmaktan çıkar? Damı kaldırıldığı zaman mı? Pencereleri söküldüğü zaman mı? Duvarları yıkıldığı zaman mı? Hangi anda bir moloz yığını olur bu ev? O değişik biri, hepsi bu, diyordu babam, onun bir şeyi yok. Sonra günün birinde evinizin duvarları çöküverir. Ama kapı hâlâ yerinde duruyorsa, yapacağınız tek şey, o kapıdan geçmektir, böylece yine evin içinde olursunuz. Yıldızların altında yatıp uyumak çok hoştur. Yağmura ise aldırmayın. Çok uzun sürmez nasılsa.”

Paul Auster
Yalnızlığın Keşfi

Türkçesi: İlknur Özdemir
Can Yayınları
Baba öldüğü zaman, diye yazar, oğul hem kendi babası hem kendi oğlu olur. Oğluna bakar, çocuğun yüzünde kendini görür. Çocuğun ona baktığında ne gördüğünü kafasında canlandırır, kendisinin kendi babası olmaya başladığını görür. Açıklanması zor bir biçimde etkiler onu bu olay. Onu etkileyen yalnızca oğlanın görünüşü, hatta babasının içinde durma düşüncesi bile değildir, oğlanda kendi yok olan geçmişinden kalan şeyleri görmesidir. Duyumsadığı kendi yaşamına bir özlem, belki de, babasının oğlu olarak kendi çocukluğunun bir anısıdır. Açıklanması güç bir biçimde hem mutluluk hem acıyla titrerken bulur kendini o anda, eğer böyle bir şey olabilirse; sanki hem ileriye, hem geriye, hem geleceğe, hem geçmişe gider gibidir. Sık sık öyle zamanlar olur ki yaşantısı artık şimdiki zamanda geçmiyormuş gibidir.

Bir yer olarak, bir bina, bir dizi sütun, korniş, sundurma olarak bellek. Zihnimizin içindeki bedenimiz sanki onun içinde dolaşıyor, bir yerden bir yere gidiyor; ayak seslerimiz, yürürken, bir yerden başka bir yere giderken.

“Kişinin bu nedenle çok sayıda yeri bulunmalı,” der Cicero, “Bu yerler iyi aydınlatılmalı, bir düzen içinde açıkça görülebilmeli, uygun aralıklarla yerleştirilmiş olmalıdırlar; imgeler etkin, açıkça tanımlanmış, olağandışı ve insan ruhunun karşısına hızla çıkıp onun içine sızma gücü olan imgeler... Çünkü yerler balmumu levhalara ya da papirüse; imgeler mektuplara; imgelerin düzeni ve doğası senaryoya, konuşma da okumaya çok benzer.”

paul auster
yalnızlığın keşfi

türkçesi: ilknur özdemir
can yayınları
Bir gün yaşam vardır. Bir adam, örneğin, sağlığı yerinde, yaşlı bile değil, hiç hastalık geçirmemiş. Her şey eskiden olduğu gibi, bundan sonra hep olacağı gibi. Kimsenin işine karışmadan, yalnızca kendisini bekleyen yaşamı düşünerek bir günden ötekine geçer bu adam. Sonra, ansızın, ölüm geliverir. Adam yavaşça iç geçirir, oturduğu yere yığılır; işte bu ölümdür. Ölümün bu apansız gelişi düşünmeye yer bırakmaz, zihnin avutucu bir söz arayıp bulmasına fırsat tanımaz. Ölümle baş başayızdır, kendi ölümlülüğümüzün indirgenmez gerçeğiyle. Uzun bir hastalıktan sonra gelen ölümü çaresiz kabul edebiliriz. Kaza sonucu ölümü bile yazgıya yükleyebiliriz. Ama bir insanın, görünürde hiçbir neden olmadan, yalnızca insan olduğu için ölmesi, bizi yaşamla ölüm arasındaki o görünmez sınıra o denli yaklaştırır ki, artık hangi tarafta olduğumuzu kestiremeyiz. Yaşam ölüme dönüşür, sanki bu ölüm, öteden beri bu yaşama sahip olmuş gibi. Hiç uyarılmadan ölmek. Şu anlamda: Yaşam durur. Yaşam her an durabilir.

Paul Auster
Yalnızlığın Keşfi

Türkçesi: İlknur Özdemir
Can Yayınları