yalnızlığın keşfi – tabutmag forum
Baba öldüğü zaman, diye yazar, oğul hem kendi babası hem kendi oğlu olur. Oğluna bakar, çocuğun yüzünde kendini görür. Çocuğun ona baktığında ne gördüğünü kafasında canlandırır, kendisinin kendi babası olmaya başladığını görür. Açıklanması zor bir biçimde etkiler onu bu olay. Onu etkileyen yalnızca oğlanın görünüşü, hatta babasının içinde durma düşüncesi bile değildir, oğlanda kendi yok olan geçmişinden kalan şeyleri görmesidir. Duyumsadığı kendi yaşamına bir özlem, belki de, babasının oğlu olarak kendi çocukluğunun bir anısıdır. Açıklanması güç bir biçimde hem mutluluk hem acıyla titrerken bulur kendini o anda, eğer böyle bir şey olabilirse; sanki hem ileriye, hem geriye, hem geleceğe, hem geçmişe gider gibidir. Sık sık öyle zamanlar olur ki yaşantısı artık şimdiki zamanda geçmiyormuş gibidir.

Bir yer olarak, bir bina, bir dizi sütun, korniş, sundurma olarak bellek. Zihnimizin içindeki bedenimiz sanki onun içinde dolaşıyor, bir yerden bir yere gidiyor; ayak seslerimiz, yürürken, bir yerden başka bir yere giderken.

“Kişinin bu nedenle çok sayıda yeri bulunmalı,” der Cicero, “Bu yerler iyi aydınlatılmalı, bir düzen içinde açıkça görülebilmeli, uygun aralıklarla yerleştirilmiş olmalıdırlar; imgeler etkin, açıkça tanımlanmış, olağandışı ve insan ruhunun karşısına hızla çıkıp onun içine sızma gücü olan imgeler... Çünkü yerler balmumu levhalara ya da papirüse; imgeler mektuplara; imgelerin düzeni ve doğası senaryoya, konuşma da okumaya çok benzer.”

paul auster
yalnızlığın keşfi

türkçesi: ilknur özdemir
can yayınları