“başınıza gelenlere kafa yormak dünyadaki en kolay şeydir. hastane yatağındasınız, öleceğinizi düşünüyorsunuz. esas bunu düşünmemek, bu düşünceyle arama mesafe koymak için olağanüstü bir çaba harcamam gerekirdi. hastalığı kafamdan atmak için büyük çaba harcadığım asıl dönem, çalışamayacak kadar hasta olduğum ama fotoğrafçılık kitabımı bitirmek için işimin başına dönmek istediğim zamandı. çalışamamak beni çıldırtıyordu. yeniden işimin başına oturabildiğimde, kanser teşhisi konulalı altı-yedi ay olmuştu ve fotoğrafçılıkla ilgili denemelerimi yazmayı tamamlamamış olsam da kitap kafamda çoktan bitmişti. tek yapmam gereken kafamdakileri hayata geçirmek, düzgünce, titizlikle, çekici ve canlı bir şekilde kaleme almaktı. fakat o an bağ kuramadığım bir şey yazma fikri beni delirtiyordu. tek yazmak istediğim metafor olarak hastalık'tı: hastalandıktan sonraki ilk iki ay o kitapla ilgili bir sürü fikir zihnime üşüşmüştü ve dikkatimi yeniden fotoğrafçılık kitabına vermek için kendimi bir hayli zorlamam gerekti.
neticede, benim istediğim hayatımı hissederek yaşamak. gerçekten hayatının içinde olmaktan, adım attığın anı yaşamaktan, dünyaya -ki bu dünya seni de içerir- bütün dikkatini vermekten bahsediyorum. dünya senden ibaret değildir, dünya seninle özdeş de değildir ama sen ona dahilsin ve dikkatini ona veriyorsun. yazarın yaptığı budur. yazar, dünyaya dikkatini verir. belki de bütün soruların yanıtının insanın içinde olduğunu savunan tekbenci yaklaşıma tamamen karşı olduğumdan böyle düşünüyorum. soruların yanıtı sende değil, sen parçası olsan da olmasan da dışarıda bir dünya var. yaşamakta olduğun şey çok güçlüyse, başka bir şeye sığınarak kaçmayı denemektense ona odaklanmalısın bence. böylece yazdıklarının olup bitenlerle ilgili gerçekleri yansıtması, yaşadıklarının metne nüfuz etmesi kolaylaşacaktır. dikkatini başka bir şeye vermeye çalıştığında ikiye bölünürsün. pek çok kişi metafor olarak hastalık'ı yazmak için kendime yabancılaşmış olmam gerektiğini iddia etti ama hiç de öyle değildi.”
s.19-20
susan sontag:
bilincin kapısını aralamak
jonathan cott - rolling stone söyleşisi
türkçesi: zeynep heyzen ateş
sel yayıncılık
neticede, benim istediğim hayatımı hissederek yaşamak. gerçekten hayatının içinde olmaktan, adım attığın anı yaşamaktan, dünyaya -ki bu dünya seni de içerir- bütün dikkatini vermekten bahsediyorum. dünya senden ibaret değildir, dünya seninle özdeş de değildir ama sen ona dahilsin ve dikkatini ona veriyorsun. yazarın yaptığı budur. yazar, dünyaya dikkatini verir. belki de bütün soruların yanıtının insanın içinde olduğunu savunan tekbenci yaklaşıma tamamen karşı olduğumdan böyle düşünüyorum. soruların yanıtı sende değil, sen parçası olsan da olmasan da dışarıda bir dünya var. yaşamakta olduğun şey çok güçlüyse, başka bir şeye sığınarak kaçmayı denemektense ona odaklanmalısın bence. böylece yazdıklarının olup bitenlerle ilgili gerçekleri yansıtması, yaşadıklarının metne nüfuz etmesi kolaylaşacaktır. dikkatini başka bir şeye vermeye çalıştığında ikiye bölünürsün. pek çok kişi metafor olarak hastalık'ı yazmak için kendime yabancılaşmış olmam gerektiğini iddia etti ama hiç de öyle değildi.”
s.19-20
susan sontag:
bilincin kapısını aralamak
jonathan cott - rolling stone söyleşisi
türkçesi: zeynep heyzen ateş
sel yayıncılık