bir dinozorun anıları – tabutmag forum
Uzun süren mutlu bir dostluk kurmak, uzun süren mutlu bir aşk kurmak kadar güçtür. Behice Boran, “herkesin aşk acıları vardır; benim dostluk acılarım oldu” derdi. Behice, çok güvenilir, çok vefalı bir dosttu. Ama kendisine belirli bir siyasal yol seçince, eski arkadaşlarının çoğunu yitirmişti. Ben de bazı arkadaşlarımı yitirdim bu yüzden. Bir dostluğun devamı için az çok aynı çizgide fikir birliği olduğu sürece, ayrı kentlerde ya da ayrı ülkelerde yaşamanız, yıllarca birbirinizi görmemeniz dostluğu hiç zedelemez. Buluşur buluşmaz, iletişim yeniden kuruluverir dakikasında. Burnumun dibinde oturan kimi dostlarımdan uzaklaştım da, hariciyeci olduğu için ya Ankara’da ya da yabancı ülkelerde oturan çocukluk arkadaşım Fou (Deli) Celal’den hiç uzaklaşmadım. Yaşamının son kırk yılını Paris’te geçiren Güzin ile Abidin Dino’dan hiç uzaklaşmadığım gibi. Fikir ayrılıklarından kaynaklanan engeller olmasa bile, bütün insan ilişkileri gibi dostluk ilişkileri de güçtür. İnişler, çıkışlar, uzaklaşmalar, giderek kopmalar olabilir. Bunlar müthiş üzer insanı. Gerçi dostlar yitirdim ama, uzun süren ilişkiler kurmak açısından ben çok mutlu sayılırım gene de. On bir yaşında tanıdığım sınıf arkadaşım Halet Çambel ile yetmiş yıllık dostluğumuz çok övündüğüm bir rekordur.

Aydın takımından bilindiğim için, yalnız aydınlarla dostluk bağları kurabildiğim sanılmasın. Bir insanın EQ’su, IQ’sundan çok daha fazla ilgilendirir beni. IQ bilindiği gibi, beyin yetenekleridir. Yeni keşfedilen EQ, yani “emotional quotient” ise, bir insanın duygusal yetenekleridir. Vahşi kapitalizmin –bütün kapitalizmler vahşidir aslında– en acımasız, en yamyam patronları bile, sonunda anladılar ki, şirketlerini yönetenlere sadece zekâ yetmiyor. O şirkette çalışanları daha iyi yönetebilmek, daha verimli olmalarını sağlamak, dolayısıyla daha çok para kazanmak için, bu yöneticilerin duygusal yeteneklerini geliştirmeleri de gerekiyor.

Bu duygusal yetenekler ise, benim için her şeyden önemlidir.

Bir insan ne denli üstün zekâlı ve bilgili olursa olsun, eğer duyarlılıktan yoksunsa; kafa açısından görkemli bir dev, duygu açısından zavallı bir cüceyse, ben neyleyim böyle bir adamın dostluğunu?

s.81—82

Mina Urgan
Bir Dinozorun Anıları

YKY
“eski iistanbul’un çekiciliğinin büyük bir kısmı, ikisi de artık ortadan yok olan, iki etnik gruptan, rumlardan ve beyaz ruslardan kaynaklanıyordu. rumlar, kendilerinde çok bol olan yaşama sevincini, sanki boca ediyorlardı iistanbul’un üstüne. biz türklerin başlıca kusuru doğuştan hüzünlü olmamızdır bence, onlar ise doğuştan neşelidirler. türk sarhoş olunca, ya ağlar, ya kavga çıkarır. rum ise, sarhoş olunca, oynayıp şarkı söyler. çocukluğumun büyükadası, mandolin ve gitar sesleriyle, o güzel rum ezgileriyle sabahlara kadar çınlardı yaz geceleri. ben meyhaneleri severim. bu yaşımda bile severim. ama gerçek meyhaneler, gençliğimin rum meyhaneleriydi.

iistanbul’un her bir yerinde, beyoğlu’nda, tatavla’da, adalarda, boğaziçi’nde, marmara’nın kıyılarında vardı bu rum meyhaneleri. gerçek garson, ancak rum garsonudur, bana sorarsanız.

hele yaşlı rum garsonlarının başka bir zarifliği vardı. sizi masaya öyle bir buyur ederlerdi ki, dakikasında bir prenses sanırdınız kendinizi. çok sık gittiğimiz bohem’de, beni karşılamak için, bir çeşit özel marş bile vardı. yaşlı garsonun bir işareti üzerine “den ehis tipota ma ehis kati” (hiçbir şeyin yok, ama bir şeyin var) şarkısı başlardı. şimdiki meyhanelere gerçek meyhane değil, içki içilen lokaller ya da içkili lokantalar diyebilirim ancak.”

s.158—159

mine urgan
bir dinozorun anıları