bilinç tene kuşanınca – tabutmag forum
bu acıyı asla atlatamayacağım. (zamanın iyileştiren dokunuşu, vs'yle.) dondum kaldım, felç oldum, makine arızalandı. azalmasının, geri çekilmesinin tek yolu duyguyu bir şekilde dönüştürmem — üzüntüden öfkeye, umutsuzluktan onaylamaya çevirmek. eyleme geçmeliyim. kendimi bir şeyler yapılmış olan (yapan değil) olarak algıladığım sürece bu dayanılmaz acı beni terk etmeyecek —

s.34

susan sontag
bilinç tene kuşanınca
günlükler, 1964 — 1980

yayına hazırlayan: david rieff
türkçesi: begüm kovulmaz

everest yayınları
Yazılarımdaki kalıcı motif:

X konuşur, sorar, talep eder — ama Y cevap vermezse, dönüp gider. X bu deneyimle elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır.

[Tarih atılmamış, bir not eklenmiş:] Bu sabah 07:00'de iyi olacağım.

s.35

Susan Sontag
Bilinç Tene Kuşanınca
Günlükler, 1964 — 1980

Yayına hazırlayan: David Rieff
Türkçesi: Begüm Kovulmaz

Everest Yayınları
Kusurlarım:
Kendi zaaflarım yüzünden başkalarını sansürlemek*
Arkadaşlık ilişkilerimi aşk ilişkilerine dönüştürmek
Aşkın her şeyi içermesini (ve dışlamasını) istemek

Dikkat: Egzotik ve “iğrenç” yiyecekler tüketme konusundaki gösterişçi iştahım — gerçek ihtiyacım = hassasiyetlerimi inkâr etme ihtiyacını gösterme biçimim. Bir karşı-beyan.

8 Eylül, 64

“Kurtuldum ama kollarımla bacaklarımı geride bırakmak zorunda kaldım…”,

Dönüp geri bakmamak, bugünde yer alan ve bastırılmayacak hatıralarla ziyadesiyle dolu bir sürü şeyin bir güvenlik kordunuyla çevirmek demek. Hayatımı ……………’den dezenfekte etmek için, bu neredeyse ölümcül acıdan kurtulmak için kendimi belli şeylerden, kâh şundan kâh bundan sakındığımı fark ediyorum. En büyük kayıp, seks. O ve pek çok başka şey bana ……’i hatırlatıyor. Şu anın derinleşmesine ya da ağırlaşmasına izin veremem çünkü bu (benim için) geçmişe gömülmek anlamına gelir ve geçmiş de ………’le paylaştığım şeylerden ibaret.

Üzülmediğim anlarda — kendimi kupkuru, toz gibi, ağzı açılmış bir helyum balonu gibi hissediyorum —

Kendime düşünmeyi ve hissetmeyi yasakladım çünkü düşünmek ve hissetmek —

Böyle nasıl devam edebilirim?
Peki nasıl edemem?

* Ancak bunun en yoğun ve en belirgin olduğu anlar — zirveye ulaştığı, içimdeki şeyin bozulduğu, bel verdiği, çöktüğü — anlar: Susan Sontag [Taubes’un] [SS’ın Cambridge, Massachusetts günlerinden yakın arkadaşı] ve Eva’nın [Berliner Kollisch] [SS’ın ve Taubes’un arkadaşı] fiziksel hassasiyetlerine öfkelenmem gibi.

s.38-39

Susan Sontag
Bilinç Tene Kuşanınca
Günlükler, 1964 — 1980

Yayına hazırlayan: David Rieff
Türkçesi: Begüm Kovulmaz

Everest Yayınları
Artık benim açımdan hiçbir şey kalmadı bu ilişkide — mutluluk yok, yalnızca üzüntü. Peki neden hâlâ vazgeçemiyorum?

Çünkü anlamıyorum. Irene’deki değişimi gerçekten kabullenemiyorum. Açıklama yaparak, ona iyi geldiğimi kanıtlayarak durumu tersine çevirebileceğimi düşünüyorum. Fakat beni reddetmesi kaçınılmaz — tıpkı benim ona tutunmamın kaçınılmaz olması gibi.

s.15

Susan Sontag
Bilinç Tene Kuşanınca
Günlükler, 1964 — 1980

Yayına hazırlayan: David Rieff
Türkçesi: Begüm Kovulmaz

Everest Yayınları
Ve şimdi kendimi derinden suçlu hissediyorum. Bir şekilde her zaman hissettiğim gibi. Ben bir vampirim, bir yamyamım. İnsanların bilgeliğinden, âlimliğinden, yeteneğinden, saygınlığından besleniyorum. Bu kişileri tespit edip + kendimi onlara çırak etmekte + onları kendime ait hale getirmek konusunda bir dâhiyim.

Bu benim bir hırsız olduğum anlamına mı geliyor? Tam olarak değil. Bu insanlardan bir şeyler aldığımı hissetmiyorum asla. Onlardan ayrıldığımda daha yoksul kalmıyorlar. Nasıl yoksullaşsınlar ki? Bunlar alınıp tüketilebilecek şeyler değil. Onlar hâlâ aynı şeylere sahip oluyorlar, ama ben de sahip oluyorum. (Ancak onlara sahip olan kişiler tarafından verilebilecek şeyler bunlar - Irene? - asla çalınabilecek şeyler değil.)

Peki o zaman sorun nedir? Kime zarar veriyorum? Cevap: onlara. Ve kendime. Çünkü, Öteki'nden çalma, onu tüketme, küçültme ihtimali diye bir şey olmasa bile, sahtekârlık benim yaptığım. Onlardan ne istediğimi bilmiyorlar mı? En azından, istediğim şeyi ne kadar şehvetli, azimli bir şekilde istediğimi bilmiyorlar - bilemezler. Ben de onlara söyleyemem. Çünkü bilseler, istediğimi bana vermezlerdi.

Karşılığında bir şey vermiyor muyum? Tabii ki veriyorum. Çok şey veriyorum. Hatta bazen aldığımdan fazlasını veriyorum. Bu, (bir yırtıcı avcı gibi hissetmemden kaynaklanan) baskılayıcı suçluluk duygumdan kurtulmak için zorunlu bir vericilik (bağış, yardım, cömertlik).

Ayrıca -anahtar nokta bu- bütün öğrenebildiğimi "öğrendiğim" zaman, tıka basa doyduğumda her seferinde onları terk ediyorum. Onları kendim için "kullanıyorum", tüketiyorum ve sonra yeni kaynaklara geçmek istiyorum.

Dünya üzerinde koşuşturuyor, başka insanların kuyularını (?) yağmalıyor ve kendi kovalarımı doldurup + bütün bu katkıları kendi süper-kuyuma döküyorum. Orada biriktirdiğim bütün hazineleri, zenginlikleri kimse görmemeli. En gizli sırrım! Başkaları var gücümle biriktirdiğim bu kaynağın mümkün kıldığı yeteneklerimi ve ürettiklerimi yalnızca -parça parça- görebilir.

18 Eylül, New York, 67
s. 251-252

Susan Sontag
Bilinç Tene Kuşanınca
Günlükler, 1964-1980

Türkçesi: Begüm Kovulmaz
Everest Yayınları
29 Ağustos, Tanca
[SS 1965 Ağustos'un son günlerini ve Eylül'ün ilk yarısını Fas, Tanca'da Paul ve Jane Bowles'ı ziyaret ederek geçirdi. O dönemde zaten biraz uzaklaştığı Alfred Cheste şehir merkezinde yaşıyordu ve Driss Ben Hussein El Kasri adlı genç bir Faslıyla ilişkisi vardı.]



Ravi Shankar

Paranoyak olmamamın (hatta anti-paranoyak olmamın), kolay güvenmemin, zarar vermediğim insanların (Alfred, 'Edward [Field] - Nadia [Gould]') kötülüklerine her zaman şaşırmamın sebebi: çocukken kendimi ihmal edilmiş, görmezden gelinmiş, algılanmayan biri gibi hissediyordum – belki de Irene'le tanışana kadar, onun haricinde herkesle her zaman böyleydi –

Suçlama, düşmanlık, kıskançlık bile bana 'au fond' ['derinde'] hak ettiğimden daha fazla ilgi görmüşüm duygusu veriyor. Yabancıların, tanıdıklarımın ve iyi davrandığım arkadaşlarımın iyi niyetine güveniyorum çünkü onlar için bana kibarca davranmaktan fazlasını gerektirecek kadar önemli olduğuma inanmıyorum – yani bana bu kadar dikkat ettiklerine. Kıskançlık fantezilerinin konusu olmak... kimim ki ben?

Unutma - Irene geçen yıl varlığımı 'Kate'e söyledi diye ne kadar şaşırmıştım; Alfred'in beni Tanca'ya geldiğimi mektubunda Edward'a bildirecek kadar önemsemesine de şaşırdım.

Alfred'in romanı:

Zaman sırası yok fakat anlatı sıralı

Başkahraman ya da merkezdeki karakter yok, bir grup karakter var.

...

Alfred:

Zorba, baştan çıkarıcı, akıllı, bilge, hain — Tiresias, Oscar Wilde, Isidore: bütün bu özelliklerinin altında bir cümleyi bile tamamlayamayan, soruya cevap veremeyen ya da başkalarının söylediklerini dinleyemeyen histerik, kötü huylu bir çocuk var. Diğer yandan Alfred sürekli bir kâhin arayışında (Aziz Stanislaus, Irene, Edward, Paul Bowles).

Peruğunu yaktı [Chester tamamen tüysüzdü] + küçük penisli olmaktan + hiç pubik kılı olmadığından söz ediyor. Hep korkunç hissetmiş kendini + ama şimdi söylüyormuş bunu, başka bir şeyden söz etmek istemiyor.

Hiç bilge olmuş muydu? Yoksa bilgeliğini yitirdi mi? (Cazibesi gibi o da bir 'numara' mıydı?) Olmayan yerlerde 'anlam' ('simgeler', romans) arıyor. Sahte-sorunlar!

Susan T'nin [aubes, 1969'da kendini Long Island'da denize atarak intihar etti; bedenini SS teşhis etti] de bazen konuşulanlara odaklanamaz çünkü söylenenle + ayaklarının dibindeki yaprak arasındaki bağlantıyı anlamak istiyordur - ve bunu yapamaz.

Sahte-sorunlar!

Hiçbir şey gizemli değil, hiçbir insan ilişkisi. Aşk hariç.

Bugünkü halimle Alfred'e kapılmazdım - hâlâ eskisi gibi olsa bile (+ ki artık değil).

Çünkü artık kendime saygım var.

Her zaman zorbalara kapıldım - benden o kadar da hoşlanmıyorlarsa harika olmalılar diye düşündüm. Beni reddetmeleri bana üstün özelliklerini, beğeni sahibi olduklarını gösterdi. (Harriet, Alfred, Irene)

Kendime saygı duymuyordum. (Kendimi seviyor muydum?)

Şimdi acı çekmek nedir biliyorum artık. Hayatta kalmayı da başardım. Yalnızım – sevgisizim + sevecek kimsem yok – dünyada en korktuğum şey. Dibi gördüm. Ve hayatta kaldım.

Tabii ki sevmiyorum kendimi. (Hiç sevmemişimdir herhalde!) Hayatım boyunca güvendiğim tek insan beni reddetmişken nasıl seveyim - ne kadar sevilebilir olduğumun belirleyicisi, + yaratıcısı yaptığım kişi tarafından. Kendimi derinden yalnız hissediyorum, engellenmiş, itici - daha önce hiç hissetmediğim ölçüde. (Ne kadar kendini beğenmiş + yüzeyselmişim!) Kendimi sevilmeye değmez hissediyorum. Ama içimdeki sevilmeye değmez askere saygım var – hayatta kalmaya, dürüst olmaya, adaletli, onurlu olmaya çabalıyor. Kendime saygı duyuyorum. Bir daha zorbalara asla kapılmayacağım.

...

Rüyalarının Esiri: "bir kâhinin portresi"

Jane [Bowles] + Şerife [Bowles'un Faslı sevgilisi]:

“Tam bir çılgın? Çılgının teki değil mi, Paul?”
“Çenesini hiç kapamıyor!”
“Hizmetkâr muamelesi görmek istemiyor.”
“Kaç yaşında, Paul?”
“Bana biraz daha yaklaşırsa çığlığı basarım.”
“İlkel biri, bilirsin işte.”
“Çirkin gelmiyor mu sana?”
“Onu çok heyecanlandırdın, burada olmana çok heyecanlandı. Her kadın heyecanlandırır onu.”
“Maymunlar gibiler, öyle değil mi?” (Şerife + Muhammed)

Paul + “arkadaşı” (Taksi gelmiş mi diye bakmak üzere aşağıya onu gönderdi).
Gordon [Sager]: “Ona para vermeli miyim?”
Paul: “Verme. Şımartacaksın.”

Bowles'lar
Alfred + Driss
Ira Cohen + Rosalind
Targisti - Brion Gysin
Bob Faulkner (Jane B. + John Latouche, otuzlarının ortasında parlak, genç tipler)
Gordon Sager
Alan Ansen
Alec Waugh + Jermyn Earl'ü, ‘Irving' Havana üzerinden NY'tan geldi
Liz + Dale
Charles Wright + yaşlı ayyaş

(geçmişte: Stein, Djuna Barnes, Bowles, [Allen] Ginsberg, [Gregory] Corso, Harold Norse, Irving Rosenthal)

K-O-B:
Haşhaş-morfin-eroin
Peyote-meskalin-LSD

[Evelyn Waugh'un] Gerileyiş + Çöküş'ünün dünyası + [Ronald] Firbank + [James Purdy'nin] Malcom'u + [Jane Bowles'un] İki Ciddi Hanım'ı gerçekmiş! Böyle insanlar var, bu hayatlar yaşanıyor! Burada (Bowles'lar, Alan Ansen, Gordon Sager, Bob Faulkner, vs, vs.)! Ben hepsini şaka sanmıştım — o saplantıları, kalpsizliği, zalimliği. Uluslararası homoseksüel hayat tarzı - Tanrım, ne büyük delilik + olabildiğine çirkin + mutsuz—.

[Amerikalı yazar] Alan Ansen, bir Sophocles dizesini kullanarak klasik Yunanca bir kelime oyunu yapacak Atina'da ayakkabı boyacısı bir çocuğa. Tanca'daki bu yaz boyunca gereken 300 kitap ve plak geri götürülmeli. ("oğlanlar") için Atina- Tanca ring seferi.

[İngiliz-Amerikalı şair W. H.] Auden gerçekliği (tinsel olarak) kısmen de olsa aşabilen tek yazar mı bu dünyada?

s.113—117

Susan Sontag
Bilinç Tene Kuşanınca
Günlükler, 1964 — 1980

Yayına Hazırlayan: David Rieff
Türkçesi: Begüm Kovulmaz

Everest Yayınları