onarım
“bana getirilmişti.
kırdım. —
nasıl oldu bilmiyorum: galiba sallantılı, değersiz bir yere koymuşum, yeterince dikkat etmeden; sonra, ters bir hareket etmişim — düştü, kırıldı…
yeterince düşünmemiştim üzerinde, demek.
elimdeki, artık, birkaç iri parça ile bir sürü ufacığıydı; bazısı, neredeyse, kırıntı, kıymık — öyle, dağılmış duruyordu…
tek tek bir yere topladım hepsini: yok olmamalıydı.
gittim, uygun bir zamk aldım.
geldim, hepsini bir kağıt üzerinde düzenleyerek, bir araya getirmeğe başladım: şu parça, buna uyuyor— mu; ya, bu, şuna…
zamanla, parçaların kopma noktalarındaki dokularının; ve zamkın, tutma ve yapıştırma niteliklerini, öğrendim. bazı parçalarsa yapıştırılamayacak kadar ufaktı; onların bulunmaları gereken yerde boşluklar oluştu.
tek tek yapıştırdım, yapıştırabildiklerimi. çok uğraştım.
sonunda ortaya aslının eğri-büğrü bir simgesi gibi bir şey çıktı — ve, şu tümce:-
dikkatsizlik ederek düşürüp kırdığın —sevdiğin kişinin izlerini taşıyan; senin için değerli— bir nesneyi, parçalarını tek tek toplayıp, dikkatle —saatlerce uğraşarak— özel olarak aldığın bir zamkla yapıştırıp onardığında, oraya, orası burası eksik-gedik, yamrı-yumru bir şey çıkar — ama eskisinden de daha değerlidir artık; çünkü, şimdi, senin izlerini de taşıyordur.
başka bir şey yapamazdım.”
22 mart 1997
yalıkavak
oruç aruoba
yakın
“bana getirilmişti.
kırdım. —
nasıl oldu bilmiyorum: galiba sallantılı, değersiz bir yere koymuşum, yeterince dikkat etmeden; sonra, ters bir hareket etmişim — düştü, kırıldı…
yeterince düşünmemiştim üzerinde, demek.
elimdeki, artık, birkaç iri parça ile bir sürü ufacığıydı; bazısı, neredeyse, kırıntı, kıymık — öyle, dağılmış duruyordu…
tek tek bir yere topladım hepsini: yok olmamalıydı.
gittim, uygun bir zamk aldım.
geldim, hepsini bir kağıt üzerinde düzenleyerek, bir araya getirmeğe başladım: şu parça, buna uyuyor— mu; ya, bu, şuna…
zamanla, parçaların kopma noktalarındaki dokularının; ve zamkın, tutma ve yapıştırma niteliklerini, öğrendim. bazı parçalarsa yapıştırılamayacak kadar ufaktı; onların bulunmaları gereken yerde boşluklar oluştu.
tek tek yapıştırdım, yapıştırabildiklerimi. çok uğraştım.
sonunda ortaya aslının eğri-büğrü bir simgesi gibi bir şey çıktı — ve, şu tümce:-
dikkatsizlik ederek düşürüp kırdığın —sevdiğin kişinin izlerini taşıyan; senin için değerli— bir nesneyi, parçalarını tek tek toplayıp, dikkatle —saatlerce uğraşarak— özel olarak aldığın bir zamkla yapıştırıp onardığında, oraya, orası burası eksik-gedik, yamrı-yumru bir şey çıkar — ama eskisinden de daha değerlidir artık; çünkü, şimdi, senin izlerini de taşıyordur.
başka bir şey yapamazdım.”
22 mart 1997
yalıkavak
oruç aruoba
yakın