reading zindanı baladı – tabutmag forum
beşinci bölüm

haklı mıdır, haksız mıdır,
bilemem tüm bu kanunlar;
ama zindanda bizler biliriz,
kaya gibidir bu duvarlar;
bir gün burada bir sene kadar uzundur,
öyle bir sene ki, günleri uzadıkça uzar.

i̇lk i̇nsan katlettiği gün kardeşini
keder dolu dünya dönmeye başladı,
ve bilirim ki, o günden beri
i̇nsanın i̇nsana koyduğu tüm kanunlar,
tıpkı bir meşum rüzgâr gibi,
taneyi savurup, samanı tutar.

ve şunu da bilirim,
ve herkes bilsin isterim,
i̇nsan eliyle yapılan her bir hapishane
utanç tuğlalarıyla örülmüştür,
i̇nsanın insana yaptığını i̇sa görmesin diye
demir parmaklıklarla sarılmıştır.

parmaklıklar bulandırır zarif mehtabı
ve karartır bereketli güneşi:
ve nihayet saklar o cehennemi,
çünkü orada yapılanlar şeyleri
görmemeli ne tanrı'nın oğlu,
ne de insanoğlu!

en adi işler de, zehir gibi, zıkkım gibi,
büyür, serpilir bu zindanlarda:
i̇yiliktir i̇nsanın içindeki
sararıp solan tek şey burada:
bir soluk cefa tutar kapıları,
keder olur tek gardiyan.

kimsesiz çocukları bile aç bırakırlar
gece gündüz ağlayana kadar:
zayıfa kamçı, güçlüye kırbaç vururlar,
i̇htiyarları maskara ederler,
kimi delirir, ama herkes geberir,
yine de bir söz söyleyemezler.

yattığımız her bir dar hücre
kara, kaba birer keneftir,
dipdiri ölümün o kokuşmuş nefesi
durmaz, boğar bu kafesten sahneyi,
şehvet'ten başka her şey, en sonunda
toza döner i̇nsanlık'ın çarkında.

i̇çtiğimiz acı sularda
bir kara balçık yüzer,
tozla, toprakla yoğurulur
tartıp da verdikleri acı ekmekler,
uyku ise duramaz, divane gibi gezer
ve geçen zaman'a daima sitem eder.

bir cılız kıtlık, bir ham hararet,
boğuşur iki yılan gibi,
kimse bunu dert etmez gerçi,
çünkü asıl titreten ve öldüren şey
gece vaktinde kalbimizin dönüşmesidir
gündüz vakti taşıdığımız taşlara.

kalbimizde zifiri karanlık,
hücremizde alaca karanlık,
kazma savurduk, kürek salladık,
hepimiz kendi cehennemimizde kaldık,
sessizlik kaçar gider uzaklara,
kalırız küstah çan sesleriyle baş başa.

asla bir insan sesi duyulmaz,
bir güzel söz olsun söylenmez:
kapıdan sürekli bizi izler
gaddar, merhametsiz gözler:
her şeyi unuturuz, çürüdükçe çürürüz,
ruhumuz ayrı, bedenimiz ayrı kokuşur.

paslanır hayat'ın zincirleri sayemizde
biz, alçalmış ve yapayalnız bir halde:
kimi küfürler eder, kimi ağlar sessizce,
hiç sesini çıkarmaz kimileri de:
ama yaradan'ın ebedi kanunları müşfiktir
yumuşatır taş kesilmiş kalbi bile.

zindan hücresinde veya avlusunda,
yumuşayan her insan kalbi,
o kırık sandık gibidir sanki
efendimiz'e veren tüm hazinesini
ve donatan en pahalı kokular ile
pis bir cüzzamlının evini bile.

ah! ne mutlu kalbi yumuşayanlara
ve sonunda bağışlananlara!
i̇nsan başka türlü nasıl yolunu bulabilir
ve ruhunu günah'tan arındırabilir?
efendimiz nasıl girebilir ruha
kırık kalplerin çatlaklarından başka?

o ise şişmiş, morarmış boynuyla
ve keskin bakan, kapkara gözleriyle,
hırsız'ı cennet'e götüren
o mukaddes elleri bekler;
çünkü efendimiz asla hor görmez
kırık, tövbekâr kalpleri.

allar giyen adam hükme vardığında
üç hafta ömür verdi o zavallıya,
sadece üç hafta, arınabilsin diye
ruhundaki bitmeyen kavgadan,
ve bıçağı savuran elleri
temizlensin diye her damla kandan

gözünden yaş yerine akan kanla
temizledi çeliğe sarılmış elini:
çünkü kanı ancak kan temizleyebilir,
yaraları da ancak gözyaşı sarabilirdi:
kabil'den yadigar o kızıl leke ise
dönüşürdü i̇sa'nın kar beyaz mührüne.

syf. 52-60

oscar wilde
reading zindanı baladı

türkçesi: piyale pervez