günlük – tabutmag forum
1892
3 ocak

tanrım kendi kendime hep böyle eziyet mi edeceğim ve bundan böyle zihnim hiçbir şüphesizlik ve kesinlik üzerinde dinlenemeyecek mi? uykuya dalabilmek için yatağında sağa sola dönen bir hasta gibi sabahtan akşama kadar, endişe içindeyim ve endişelerim beni geceleyin bile uyandırmaktadır.

kim olacağımı bilmemekten ötürü tasalanıyorum; kim olmak istediğimi de bilmiyorum; ama seçmek gerektiğini pek iyi biliyorum. nereye gitmeğe karar verirsem beni yalnız oraya ulaştıracak olan güvenli yollarda yürümek istiyorum; fakat bilmiyorum, ne istemek gerektiğini bilmiyorum. kendimde binbir mümkünün var olduğunu hissediyorum. fakat bunlardan yalnız bir tanesi olmağa rıza gösteremiyorum. ve her an, her yazdığım sözün, her yaptığım hareketin, çehremin silinemeyecek yeni bir çizgisini meydana getirdiğini düşündükçe ürküyorum. öyle bir çehre ki, bir seçime varamadığından, onu cesaretle sınırlayamadığından kararsız, şahsiyetsiz korkak olarak tesbit edilecek...

tanrım, yalnız tek bir şey istemeği ve durmadan onu istemeği bana ilham et.

i̇nsanın hayatı, insanın hayalidir. ölüm saati gelince, kendimizi, geçmişte aksetmiş göreceğiz ve yaptıklarımızın aynasına eğildiğimiz zaman, ruhlarımız ne olduğumuzu tanıyacaktır. bütün ömrümüz kendi kendimizin silinmez bir portresini çizmekle geçer. i̇şin korkunç tarafı bunu bilmediğimizdir. kendimizi güzelleştirmeği hiç düşünmeyiz. bunu ancak kendimizden bahsederken hatırlarız; kendimizi överiz; fakat o müthiş portremiz sonunda, bizden yana olmayacaktır. hayatımızı anlatırız ve kendimize yalan söyleriz; fakat hayatımız yalan söylemeyecektir; o, tanrı'nın huzuruna her zamanki haliyle çıkacak olan ruhumuzu hikâye edecektir.

şimdi (sanatçının) samimiliği hakkında tersine çevrilmiş olarak şunu söyleyebileceğimizi seziyorum:

sanatçı hayatını yaşadığı gibi anlatmamalı, ama sonraları anlatacağı tarzda yaşamalı. başka bir deyimle: hayatı ne ise portresi de öyle olacağına göre dilediği ideal portreye uymalıdır; kısacası, kendini nasıl görmek istiyorsa öyle olmalıdır.

s.22-23

andré gide
günlük

çeviren: fuat pekin