öğrenci kız – tabutmag forum
sanki bir kutuyu açınca içinde küçük bir kutu varmış, o küçük kutuyu açınca içinde daha da küçük bir kutu, onu da açınca yine, yine daha küçük bir kutu, o kutuyu açınca küçük bir kutu daha… sonra bu şekilde yedi, sekiz... açtıkça sonunda nihayet zar kadar küçük bir kutu çıkmış ve onu da açınca hiçbir şey yokmuş, bomboşmuş gibi bir his.

(s.7)

-

i̇nsanların en zinde olduğu vaktin sabah olduğu da bir yalan. sabahlar gridir. her zaman öyledirler. en boş şeydir. ben sabah yer yatağının içerisinde, her zaman karamsar olurum. gerçekten berbat. bir sürü çirkin pişmanlık... hepsi bir anda üşüşerek yüreğimi doldurur, ben de acıdan kıvranıveririm.

sabahlar eziyettir.

(s.8)

-

kitap okuma denilen şey benden koparılıp alınırsa, hiçbir hayat deneyimi olmayan ben ağlanacak halde olurdum galiba. kitapta yazılanlara işte o kadar çok güveniyorum. bir kitap okuduğumda, onun için deli olur, ona güvenip empati duyar, onu özümser ve hayatımın bir parçası haline getirir, başka bir kitap okuduğumda ise anında değişiveririm. i̇nsanların sahip oldukları şeyleri çalıp onları düzgün bir şekilde yeniden yaratma becerisi, bu sahtekarlık, benim özel bir yeteneğim.

(s.17)

-

karşımdaki koltukta aynı yaşlarda dört-beş ofis çalışanı boş bakışlarla oturuyordu. yaşları otuz falan mı? hepsinden rahatsız oldum. gözleri pusluydu, ruhları yoktu sanki. ama içlerinden birine ufacık da olsa gülümsersem, sadece bu bile adamlardan birinin beni kendine eş olarak seçmesi ve benim zorla evlendirilmem anlamına gelebilir.

(s.22)

-


gözyaşlarım dökülecek kadar, "herkesi sevmek istiyorum," diye düşündüm. gökyüzüne gözlerimi dikip bakarken, gökyüzü yavaş yavaş değişip giderek mavilere büründü. i̇ç çekip sadece, çırılçıplak olmak istediğimi düşündüm. ağaç yaprakları ve çimenler hiç şimdiki kadar şeffaf ve güzel görünmemişti. yavaşça çimenlere dokundum.

güzelce yaşamak istiyorum.

(s.31)

-

annem dedi ki, "artık yaşama zevkim falan kalmadı. seni görünce bile o yaşama zevkini hissedemiyorum. bağışla beni lütfen. baban olmadıkça, mutluluk gelse ne yazar." etrafta sivrisinek olunca babamı hatırlıyor, kıyafet sökerken babamı hatırlıyor, tırnaklarını kestiğinde babamı hatırlıyor ve çay lezzetli olduğunda da eminim ki yine babamı hatırlıyor. annemin duygularına ne kadar ihtiyatla yaklaşıp onunla konuşsam da tabii ki babamın yerini tutmuyor.

(s.34)

-

geçen gün sözlükte rokoko kelimesini aradığımda şatafatlı ancak içeriği boş olan dekoratif bir tarz olarak tanımlandığını görünce güldüm. harika bir cevap. güzelliğin içeriği falan olur mu hiç? saf güzellik her zaman anlamsız ve ahlaksızdır. bu su götürmez bir gerçek.

(s.37)

-

misafir gelince annem, annem değil sanki. sadece zayıf bir kadın. babam gitti diye mi bu kadar itaatkâr? öyle mahvoldum ki hiçbir şey söyleyemedim. lütfen evinize dönün artık, evinize gidin. babam iyi bir adamdı. nazik ve asil bir kişiliğe sahipti. babam yok diye bizi bu kadar aptal yerine koyacaksanız, evinize gidin. hemen şimdi. bunu onlara söylemeyi düşündüm. ama zayıf olduğumdan bir şey diyemeyip yoşio'ya jambon kestim ve i̇maida'nın karısına turşu ikram ettim.

(s.39)

-

vücudumun benim hislerimden bağımsız olarak, kendi başına sürekli gelişmesi beni son derece rahatsız ediyordu. gitgide bir yetişkine dönüşen kendim hakkında elim kolum bağlı olduğu için üzgündüm. her şeyi kendi haline bırakıp büyümemi izlemekten başka yapacak bir şey yok.

(s.44)

-

mutluluğu bekleyip bekleyip, en sonunda dayanamayıp evden kaçtığında, ertesi gün harika mutlu bir haber terk ettiğin eve gelse de artık iş işten geçmiştir. mutluluk bir gün geriden gelir.

(s.52)

osamu dazai
öğrenci kız

japoncadan çeviren: i̇rem akçay
i̇thaki yayınları