feminen: dişilliğin farklı yüzleri – tabutmag forum
343

yanlış anlaşılma riskine rağmen kritik geçişlerinin doğasından bahsetmeden psikolojik evlilik ilişkisi ile başa çıkmak oldukça zordur. i̇yi bilindiği gibi bir kişi kendi deneyimlemediği şeyden psikolojik olarak hiçbir şey anlayamaz. bu, kişinin kendi yargısının tek doğru ve yeterli yargı olduğuna inanmasına engel değildir. bu endişelendirici gerçek, bilincin anlık içeriğinin gerekli olarak aşırı değerlemesinden ileri gelir, çünkü bu dikkat yoğunluğu olmadan kimse bilinçli olamaz. böylece yaşamın her dönemi kendi psikolojik gerçekliğine sahip olur, bunun aynısı psikolojik gelişimin her aşaması için geçerlidir. sadece belirli kişilerin ulaştığı evreler de vardır; bunun sebebi ise ırk, aile, eğitim, yetenek veya tutkudur. doğa aristokrattır. genel geçer kanunlar var olmasına rağmen normal insan bir kurgudur. psişik yaşam en alt aşamalarda kolaylıkla durdurulabilecek bir gelişimdir, öyle bir yaşam ki her insan, sınırlarına erişebildiği seviyeye çıkmasına ya da düşmesine göre sanki belirli bir çekim gücüne sahiptir. kişinin görüşleri ve inançları da buna göre şekillenir. dolayısıyla biyolojik amaç doğrultusunda pek çok evliliğin ruhsal ya da ahlaki sağlığa hasar vermeden daha üstün psikolojik sınırlara ulaşabilmesi şaşırtıcı değildir. görece daha az sayıda insan kendileriyle derin bir uyumsuzluğa düşer. dışardan büyük bir baskının olduğu yerde, çatışma, büsbütün bir enerji eksikliği için daha çarpıcı gerilimler oluşturmada yetersiz kalır. buna rağmen, toplumsal güvenliğe oranla psikolojik güvensizlik artar; bu, başta bilinçdışı olarak, nevrozlara sebep olur, daha sonra bilinç seviyesinde, beraberinde ayrılmalar, anlaşmazlıklar, boşanmalar ve evlilik ile ilgili diğer bozuklukları getirir. daha yüksek aşamalarda, eleştirel muhakemenin durma noktasına geldiği dini alanlara dokunarak psikolojik gelişimin yeni olasılıkları fark edilir.

syf•112—113

carl gustav jung
feminen: dişilliğin farklı yüzleri

türkçesi: tuğrul veli soylu
pinhan yayınları, 2015
306

Kolektif olarak uygun bir personanın oluşumu, dış
dünya için müthiş bir tavizdir. Beni doğrudan persona ile özdeşleşmeye yönelik güdüleyen özgün bir fedakarlıktır, böylelikle insanların yaptıkları rolün gerçek olduğuna inanmaları sağlanır. Fakat bu tür bir tutumun “ruhsuzluğu” sadece görünüştedir çünkü bilinçdışı hiçbir koşulda çekim merkezinin bu değişimine müsamaha göstermeyecektir. Bu tür durumları eleştirel olarak incelediğimizde maskedeki mükemmelliğin, arkasında sürdürülen “özel yaşam” ile ödünlendiğini görürüz. Dindar Drummond bir defasında “hırçınlık, erdemin belasıdır” şeklinde hayıflanmıştı. Her kim kendisi için iyi bir persona oluşturursa bunun bedelini öfke ile ödemek zorundadır. Bismarck, histerik ağlama krizlerine girerdi; Wagner, ipek sabahlığının kemeri ile ilgili mektup yazmaktan keyif alıyordu; Nietzsche, “sevgili lama” diye hitap ettiği kız kardeşine mektuplar yazmıştı; Goethe, Eckermann ile sohbet ederdi vs. Fakat kahramanların sıradan kusurlarından daha incelikli şeyler vardır. Bir defasında çok saygın bir kişilikle tanışmıştım hatta onun bir aziz olduğu bile söylenebilirdi. Üç tam gün boyunca onu izledim, hiç korkunç bir hata yaptığını görmedim. Aşağılık duygum kaygı verici bir şekilde arttı ve nasıl daha iyi hissedebileceğimi ciddi ciddi düşünmeye başladım. Dördüncü günde karısı danışma için bana geldi... O ana dek başıma hiç böyle bir şey gelmemişti. Fakat şunu öğrendim: personasıyla bütünleşen herhangi bir adam, tüm rahatsızlıklarını karısına rahatlıkla yönlendirebilir, hem de karısı bunu hiç fark etmeden, ve kadın kötü bir nevrozla kendi fedakarlığının bedelini ödediği halde.

syf•17—

Carl Gustav Jung
Feminen: Dişilliğin Farklı Yüzleri

Türkçesi: Tuğrul Veli Soylu
Pinhan Yayınları, 2015