ego – tabutmag forum
11

ben varım. düşünüyorum. var olacağım. ellerim... ruhum... bu gök benim... benim ormanım... benim güzelim... dünyam benim...

bunlardan başka ne söyleyebilirim ki? ciğerlerimi etrafımı saran hava ile doldurup, hançeremi yırtarcasına "ben” diyorum, “benim" diyorum.

burada, dağın zirvesinde ayakta duruyorum. kendi ayaklarımın üzerinde. başımı göklere kaldırıp kollarımı açıyorum. bu benim vücudum ve ruhum. bu bütün araştırmalarımın neticesi. etrafımdaki şeylerin mânâsını bilmek, bulmak, öğrenmek istiyordum. bütün aradıklarımı bu "ben"de buldum. var olmanın bir sebebini ve ispatını bulmak istiyordum. artık bu ispata ve bunun meclisler tarafından uygun görülmesine lüzum kalmadı. ben; var olmanın, yaşayan, yürüyen, hisseden canlı bir ispatıyım.

gören, artık benim gözlerim ve benim gözlerimin bakışı bütün dünyayı güzelliğe garkediyor. duyan, benim kulaklarım ve benim kulaklarımla duyabilmek, dünyadaki bütün sesleri tatlı namelerle süslüyor. düşünen, artık benim aklım ve hakikatler artık benim düşündüklerimle aydınlanacak. artık kendi arzumla seçiyorum ve artık yalnızca arzumla seçtiğim şeylere hürmet ve sevgi duyacağım.

“iyi”, “kötü”, “doğru”, “yanlış”… birçok kelime biliyorum. ama bunların içinde mukaddes olan bir tane var, o da “ben”.

hangi yolu seçersem seçeyim, o yolu aydınlatan ışık içimde artık. o yolu aydınlatan ışık ve o yolu işaret eden tabiî pusula, içimde. i̇kisi de bir tek noktayı gösterip aydınlatıyor ve orada her şeyimle; gören gözüm, duyan kulağım, anlayan ve düşünen dimağımla ben varım. üzerinde durduğum şu yerin, dünyanın merkezi mi, yoksa ebediyette kaybolmuş bir nokta mı olduğunu bilmiyorum ve bilmek istemiyorum. çünkü aldırmıyorum. bildiğim tek şey burada iken sahip olduğum huzur ve saadet. saadetim o kadar yüksek ki daha üstün bir hedefin peşinde koşmaya bile ihtiyacım yok. saadetim, herhangi bir sona giden bir vasıta da değil. o; gidilebilecek en son nokta, ulaşılabilecek en büyük hedef. kendi kendimin hedefi, kendi kendimin sebebi...

artık, başkalarının ulaşmaya çalıştığı sonların da vasıtası değilim. artık, başkalarının bir aleti, tornavidası da değilim. artık, başkalarının arzularının hizmetkârı da, başkalarının yarasının bezi de, onların mabetlerine adadıkları kurban da olmayacağım.

ben bir insanım. bana ait olan bu mucize, benim sahip olduğum ve koruyacağım bir şey. ben koruyacağım, ben kullanacağım ve onun önünde yalnız ben secde edeceğim.

sahibi olduğum güzellikleri, erişilmez kıymetleri kimseye teslim ve emanet etmeyeceğim. hattâ onları, istemediğim sürece kimseyle paylaşmayacağım. onlar benimdir. yalnız benim. manevî bütünlüğümün hazinesini, bozuk para gibi harcayıp fakir ruhlara, manevî bütünlüğü olmayanlara sadaka olsun diye rüzgârın hakimiyetine terk etmeyeceğim. bana ait olan, benim sahip olduğum bütün zenginlikleri; düşüncemi, arzumu, hürriyetimi ben koruyacağım. bunların içinde üzerine en çok titreyeceğim, en ulu göreceğim şey, şüphesiz hürriyetimdir. onu kimseye teslim ve emanet etmeyeceğim. hattâ kimseyle paylaşmayacağım.

kardeşlerime hiçbir şey borçlu değilim. artık onlardan dilendiğim, talepkâr olduğum bir alacağım da yok. hiçbirinden benim için yaşamasını talep etmiyorum ve ben de hiçbirisi için yaşamıyorum. hiçbirinin ruhunda gözüm yok ve artık hiçbiri benim ruhuma hasetle bakamaz.
onların düşmanı da dostu da değilim. her biri hak ettikleri yerde duruyorlar içimde. bildiğim tek şey varsa, o da sevgimi kazanmaları için, doğmuş olmalarının yetersiz olduğudur. sevgimi hiç kimseye laf olsun diye, sebepsiz yere veremem. şans eseri yanımdan geçen, yanımda duran, yanımda doğup yaşayan kimse onun sahibi olamaz. ben sevdiğim insanlara sevgimle şeref veririm. şeref ise kazanılması gereken bir şeydir. bunun yolu da söyleneni düşünmek, istenileni söylemek, emredileni istemek, kısacası yaşamak için yerde sürünmeye rıza göstermek olamaz.

artık, insanlar arasından arkadaşlar seçeceğim. ama arkadaşlar, köleler veya efendiler değil. sevgimin temeli olan hürmetle bağlanacağız birbirimize, mecburiyetle değil. gönlümün istemediğini yapmayacağım. gönlümün istediğini seçeceğim ve seçtiklerimi sevip onlara hürmet etmesini bileceğim. onların ne esiri, ne de hakimi olacağım. onlara ne emredeceğim, ne de itaat... onlarla istediğim zaman, daha doğrusu karşılıklı arzularımız mevcut olduğu zaman ve arzularımızın devamı süresince; el sıkışacağız, el ele tutuşacağız, sevişeceğiz. karşılıklı arzularımız mevcut olduğu zaman ve arzularımızın devamı süresince yan yana ve yalnız olacağız. i̇nanıyorum ki herkes ruhunun tapınağında yalnızdır ve yalnız olmalı, yalnız bırakılmalıdır. bırakın herkesin içindeki bu mabet dokunulmamış, lekelenmemiş olarak kalsın. bırakın insanlar istedikleri elleri, istedikleri sevgi ve şiddetle sıksınlar. i̇nsanların mukaddes mabetlerinin kutsal eşiğinden içeri, onlara rağmen adım atmayın...

“biz” kelimesi ilk kelime, bilinen ilk şey olamaz, olmamalıdır. bu kelime insanların ruhuna “ben”den evvel yerleştirilmemelidir. yoksa bir canavar haline gelir. yeryüzünün bütün kötülüklerinin kökü; insanın insanlar tarafından istismar edilmesinin, insanların insana inanılmaz işkenceler yapabilmesinin sebebi olur yoksa bu kelime.

“biz” kelimesi, insanın her bir yanının alçı ile kaplanması gibidir. onu önce bir taş gibi sertleştirir ve altındaki her şeyi kısa zamanda tahrip eder. beyaz beyazlığını, siyah siyahlığını kaybeder ve her renk alçının kirli griliği içinde boğulur.

ahlâktan yoksun kişilerin, iyi insanların erdemine ve güçsüzlerin, muktedir insanların kuvvetine el uzatmasını; ahmakların, düşünen kafaların irfanına ortak olmasını, kısacası meziyetin alabildiğine alçaltılıp kabahatin alabildiğine taltif edilmesini temin eden tek şey yine bu “biz” kelimesidir.

bütün ellerin, en kirlisinin bile mıncıklamaya hak kazandığı anda saadetimin ne kıymeti olabilir? aptalların bile el uzattığı yerde aklımın, sefil ve güçsüzler de dahil olmak üzere bütün yaratıkların tahakkümü altında kalan hürriyetimin ne kıymeti olabilir? ve yalnız eğilerek, itaat ederek; hürmet etmediğim kişilerin hürmet etmediğim fikirlerini kabul edeceksem, hayatımın ne kıymeti olabilir?

işte ben, bana rağmen bana kabul ettirilmeye çalışılan bu iğrenç bataklığın üstesinden geldim. ben, “biz” denen korkunç hayaleti; esaret, çapulculuk, sefalet, cehalet ve hayasızlıktan gelen bu rezalet kelimeyi ezdim, çiğnedim, mağlup ettim.

işte gerçek kudretin gerçek yüzünü görüyorum şimdi. bu kudreti toprağın üzerinde yüceltiyorum. bu kudreti insanlar var oldukları günden beri aramışlar. bu bilinmeyen kudret onlara saadet, huzur ve gurur vermiş.

bu kudret, bu tek kelime, bu sihirli güç: “ben.”

s.69——73

ayn rand
hayatın kaynağı, manası ve haysiyeti: ego

çeviren: şerif yıldız
plato film yayınları