yılların akışı içinde, unutmak istediğim şeyi bir daha hatırlamamayı öğrendim. i̇nsanların yaşamış olmaya bile değmeyen önemsiz olaylardan oluşan dağları belleklerine neden yığdıklarını ve neden onları yüz defa belki de daha fazla eşeleyip durduklarını ve sanki yaşamaya değmiş bir yaşamın kanıtı olmaya uygunlarmış gibi sunduklarını da anlayamıyorum. benim yaşamımda, unutulmayı hak etmemiş olan çok fazla şey yoktu ve benim için korunmaya değer versiyonuyla, oldukça kısa bir ömür olmuştu. bugün bu konuda nasıl düşünüldüğünü bilmiyorum, ama kırk elli yıl önce, henüz başka insanlarla beraber yaşadığım sıralarda, unutmak günah kabul edilirdi, daha o zamandan benim aklım buna yatmamıştı, bunun yaşam için tehlikeli bir saçmalık olduğunu düşünmüştüm. i̇nsanlara unutmanın yasaklanması gibi, çok büyük bir bedensel acı karşısında bayılmak da yasaklanabilirdi, oysa ölümcül bir şok ya da ömür boyu sürecek bir travma ancak bayılmakla önlenebilir. unutmak ruhun bayılmasıdır. hatırlamanın, unutmamakla hiçbir ilgisi yoktur. tanrı ve dünya brachiosaurus'u unuttu. yüz elli milyon yıl boyunca yeryüzünün, hatta muhtemelen kozmosun belleğinden silindi, ta ki profesör janensch tendaguru'da onun birkaç kemiğini buluncaya dek. bundan sonra onu hatırlamaya başladık, yani onu yeniden icat ettik, küçük beynini, beslenmesini, alışkanlıklarını, onunla aynı çağda yaşayanları, türüne özgü uzun ömrünü ve ölümünü. şimdi o yeniden var ve her çocuk onu tanıyor.
syf•11—12
monika maron
animal triste
türkçesi: mustafa tüzel
alef yayınları
syf•11—12
monika maron
animal triste
türkçesi: mustafa tüzel
alef yayınları