açık bir kitap, gecedir de.
nedendir bilmem, söylediğim bu söz beni ağlatıyor.
umutsuzluğa karşın yine de yazmak. hayır: umutsuzluk içinde yazmak. hangi umutsuzluk olduğunu bilmiyorum. yazılı olandan önce gelenin yanında yazmak, her zaman o yazılanı bozmaktır. yine de bunu kabullenmek gerekir. başarısızlığı bozmak, bir başka kitaba, aynı kitabın bir başka olası biçimine dönmektir.
evin içinde bu kendimi yitiriş hiç de gönüllü olmadı. "yılın her günü bu evin içinde kapalı kalacağım." demiyordum. o duruma gelmiş değildim, bunu söylemek yanlış olur. alışveriş etmeye, kahvelere gidiyordum. ama aynı zamanda da buradaydım. kasaba ve ev aynı şey. ve masa, göle karşı. ve siyah mürekkep. ve beyaz kağıt da aynı şey. ama kitaplara gelince, hayır, orada birden iş değişiyor, onlar aynı şey değil.
benden önce bu evde hiç kimse yazmamış. belediye başkanına sordum, komşulara, bakkala çakkala sordum. hayır, hiç kimse, hiçbir zaman yazmamış. bu evde daha önce oturanların adları öğrenebilmek için versailles'a sık sık telefon ettim. oturmuş olanların soyadlarını, adlarını ve yaptığı işleri belirten listede hiç yazar yoktu. oysa bu adların hepsi, yazar adı olabilirdi. hepsi. ama değil. buralarda oturanların çiftliklerine verdikleri aile adlarıydı. toprakta bulduklarım da almanların bıraktığı çöplerdi. ev, alman subaylarınca işgal edilmişti. onların çöp sepetleriyse deliklerdi, toprağa açılmış delikler. bir sürü istiridye kabuğu vardı, pahalı yiyeceklerin kutuları, özellikle kaz ciğeri ve havyar kutuları. ve bir sürü kırık tabak çanak. hepsini attırdım. tabak çanakların dışında; kuşkusuz sèvres yapımıydı bunlar, üstlerindeki desenler bozulmamıştı. ve mavileri, çocuklarımızdan bazılarının gözlerinin masum mavisiydi.
bir kitap bittiğinde -yazılan bir kitap, demek istiyorum- ve siz bu bitmiş kitabı okuduğunuzda onun, sizin yazdığınız bir kitap olduğunu da, içinde neler yazılmış olduğunu da söyleyemezsiniz artık; tüm varlığınıza sinen bir bulgunun ya da iflasın neden olduğu hangi umutsuzluk ya da hangi mutluluk için yazıldığını söyleyemezsiniz. çünkü sonunda, kitabın sonunda, böyle bir şey bulamazsınız. yazı, bir bakıma tekdüzedir, uslanmıştır. bitirilmiş, basılıp dağıtılmış bir kitapta artık hiçbir şey olup bitmez. ve bu kitap, dünyaya gelişinin çözülemez masumluğuna erişir.
s. 28-30
marguerite duras
yazmak
türkçesi: aykut derman
can yayınları
nedendir bilmem, söylediğim bu söz beni ağlatıyor.
umutsuzluğa karşın yine de yazmak. hayır: umutsuzluk içinde yazmak. hangi umutsuzluk olduğunu bilmiyorum. yazılı olandan önce gelenin yanında yazmak, her zaman o yazılanı bozmaktır. yine de bunu kabullenmek gerekir. başarısızlığı bozmak, bir başka kitaba, aynı kitabın bir başka olası biçimine dönmektir.
evin içinde bu kendimi yitiriş hiç de gönüllü olmadı. "yılın her günü bu evin içinde kapalı kalacağım." demiyordum. o duruma gelmiş değildim, bunu söylemek yanlış olur. alışveriş etmeye, kahvelere gidiyordum. ama aynı zamanda da buradaydım. kasaba ve ev aynı şey. ve masa, göle karşı. ve siyah mürekkep. ve beyaz kağıt da aynı şey. ama kitaplara gelince, hayır, orada birden iş değişiyor, onlar aynı şey değil.
benden önce bu evde hiç kimse yazmamış. belediye başkanına sordum, komşulara, bakkala çakkala sordum. hayır, hiç kimse, hiçbir zaman yazmamış. bu evde daha önce oturanların adları öğrenebilmek için versailles'a sık sık telefon ettim. oturmuş olanların soyadlarını, adlarını ve yaptığı işleri belirten listede hiç yazar yoktu. oysa bu adların hepsi, yazar adı olabilirdi. hepsi. ama değil. buralarda oturanların çiftliklerine verdikleri aile adlarıydı. toprakta bulduklarım da almanların bıraktığı çöplerdi. ev, alman subaylarınca işgal edilmişti. onların çöp sepetleriyse deliklerdi, toprağa açılmış delikler. bir sürü istiridye kabuğu vardı, pahalı yiyeceklerin kutuları, özellikle kaz ciğeri ve havyar kutuları. ve bir sürü kırık tabak çanak. hepsini attırdım. tabak çanakların dışında; kuşkusuz sèvres yapımıydı bunlar, üstlerindeki desenler bozulmamıştı. ve mavileri, çocuklarımızdan bazılarının gözlerinin masum mavisiydi.
bir kitap bittiğinde -yazılan bir kitap, demek istiyorum- ve siz bu bitmiş kitabı okuduğunuzda onun, sizin yazdığınız bir kitap olduğunu da, içinde neler yazılmış olduğunu da söyleyemezsiniz artık; tüm varlığınıza sinen bir bulgunun ya da iflasın neden olduğu hangi umutsuzluk ya da hangi mutluluk için yazıldığını söyleyemezsiniz. çünkü sonunda, kitabın sonunda, böyle bir şey bulamazsınız. yazı, bir bakıma tekdüzedir, uslanmıştır. bitirilmiş, basılıp dağıtılmış bir kitapta artık hiçbir şey olup bitmez. ve bu kitap, dünyaya gelişinin çözülemez masumluğuna erişir.
s. 28-30
marguerite duras
yazmak
türkçesi: aykut derman
can yayınları