burada, bizler zengin bir zemine demir atıyoruz. enerji sarhoşu hayaletler olarak bizler, mızrakla masum teni kazıyoruz.
sağanak bir bedduayız, tropikal bir bolluk…
ve baş döndürücü bir bitki örtüsüyüz.
kauçuk ve yağmur bizim tenimiz.
kanıyor ve yanıyoruz.
susuyoruz.
kanımız dinç.
size söylüyorum, başlangıç yok.
ve ürpermiyoruz.
duygusal değiliz.
öfkeli bir rüzgarız, bulutların ve duacıların kirli çamaşırlarını parçalıyoruz, afetin, ateşin ve bozuşmanın merasimini hazırlıyoruz.
yakarışa son vereceğiz ve gözyaşlarını bir kıtadan diğerine yayılan sirenlerle değiştireceğiz. yoğun zevkin pavyonlarını ve dullarını da zehrin üzüntüsüyle.
yarı gölgeyi yalayıp, bal ve dışkıyla dolu ağıza dolmak için…
gittiğim her yere umutsuzluğu yayıyorum ve cennetten cehenneme elimi savuruyorum. gözlerimi de cehennemden cennete.
biri kahraman veya aptal olarak ölür, ikisi de aynı şeydir. fani olmayan tek kelime, “ölüm” kelimesidir. muhtemelen hayattan keyif alıyorsunuz, ancak kötü huylarınız da var. neye düşkün olmanız gerektiği öğretisine çok düşkünsünüz. mezarlıklar, melankoli, trajik sevgili, venedik gondolları…
ay'a karşı bağırıyorsunuz.
bu kadar korkak olmasaydınız, kibirli düşüncelerin ve maruz kaldığınız mevcut olmayan tecritlerin altında ezilmeseydiniz, işaretçi gibi giyinip kuşanmasaydınız, bizlerin yaptığı gibi, katliam oyununa karşı “doğru” durabilirdiniz. daha fazla inançsızlıktan oldukça korkuyorsunuz. birinin bir şeye bağlı kalmadan da mutlu olabileceğini anlamıyorsunuz.
her şeyi görüyoruz.
hiçbir şeyi sevmiyoruz.
ben sistemlere karşıyım.
prensipte en kabul edilebilir sistem, hiçbirini kabul etmemektir.
mantığın ortadan kalkması, dada.
hafızanın ortadan kalkması, dada.
arkeolojinin ortadan kalkması, dada.
geleceğin ortadan kalkması, dada.
dada hâlâ boktan, ancak şu andan itibaren, şu andan itibaren farklı renklerin boktanlığını istiyoruz. sanat bahçesini konsolos bayraklarıyla süslemek istiyoruz. dada ne delilik, ne bilgelik, ne de ironidir. dada hiçbir şey demek değildir.
biliyor musunuz, hepiniz,
arınmış uyku alkolünden elde edilmiş aptallarsınız. umutlarınız gibi, hiçbir şeysiniz.
cennetiniz gibi, hiçbir şeysiniz.
i̇dolleriniz gibi, hiçbir şeysiniz.
politikacılarınız gibi, hiçbir şey.
kahramanlarınız gibi, bir hiç.
sanatçılarınız gibi, hiçbir şey.
dininiz gibi, hiçbir şey.
daha da ressam yok.
yazar yok.
müzisyen yok.
heykeltıraş yok.
dinler yok.
cumhuriyetçiler yok.
kralcılar yok.
emperyalistler yok.
anarşistler yok.
sosyalistler yok.
bolşevikler yok.
politikacılar yok.
proleterler yok.
demokratlar yok.
burjuvazi yok.
aristokratlar yok.
ordular yok.
polis yok.
vatan yok.
yeter artık bütün bu embesilliklerden.
hiçbir şey yok artık.
hiçbir şey.
hiç.
hiç. hiç. hiç.
aranıza gelmeden önce çürük dişlerinizi, yaralı kulaklarınızı, çürüklerle dolu dilinizi parçalamadan öncesi, çirkin, iradesiz, işe yaramaz pipinizi koparmadan önce, bunların hepsinden önce antiseptik büyük bir banyo yapacağız.
ve sizi uyarıyoruz; sizlerin o doğmamış ufacık bebeklerinizin katili biziz.
i̇htiyacımız olan şey, sağlam, doğru, kesin ve daimi anlayışın ötesindeki sanattır. en iyi ve olağandışı sanatçılar, hayatın taşkın ve coşkunluğunun arasında vücutlarındaki çaputları her saat söküp atanlardır.
kendi zamanlarının zekasına kanayan elleri ve başlarıyla tutunmaya çalışan kişilerdir. bir an bile sandalyede oturmak, birinin hayatını riske atmaktır.
manifesto / cate blanchett
susuyoruz.
kanımız dinç.
size söylüyorum, başlangıç yok.
ve ürpermiyoruz.
duygusal değiliz.
öfkeli bir rüzgarız, bulutların ve duacıların kirli çamaşırlarını parçalıyoruz, afetin, ateşin ve bozuşmanın merasimini hazırlıyoruz.
yakarışa son vereceğiz ve gözyaşlarını bir kıtadan diğerine yayılan sirenlerle değiştireceğiz. yoğun zevkin pavyonlarını ve dullarını da zehrin üzüntüsüyle.
yarı gölgeyi yalayıp, bal ve dışkıyla dolu ağıza dolmak için…
gittiğim her yere umutsuzluğu yayıyorum ve cennetten cehenneme elimi savuruyorum. gözlerimi de cehennemden cennete.
biri kahraman veya aptal olarak ölür, ikisi de aynı şeydir. fani olmayan tek kelime, “ölüm” kelimesidir. muhtemelen hayattan keyif alıyorsunuz, ancak kötü huylarınız da var. neye düşkün olmanız gerektiği öğretisine çok düşkünsünüz. mezarlıklar, melankoli, trajik sevgili, venedik gondolları…
ay'a karşı bağırıyorsunuz.
bu kadar korkak olmasaydınız, kibirli düşüncelerin ve maruz kaldığınız mevcut olmayan tecritlerin altında ezilmeseydiniz, işaretçi gibi giyinip kuşanmasaydınız, bizlerin yaptığı gibi, katliam oyununa karşı “doğru” durabilirdiniz. daha fazla inançsızlıktan oldukça korkuyorsunuz. birinin bir şeye bağlı kalmadan da mutlu olabileceğini anlamıyorsunuz.
her şeyi görüyoruz.
hiçbir şeyi sevmiyoruz.
ben sistemlere karşıyım.
prensipte en kabul edilebilir sistem, hiçbirini kabul etmemektir.
mantığın ortadan kalkması, dada.
hafızanın ortadan kalkması, dada.
arkeolojinin ortadan kalkması, dada.
geleceğin ortadan kalkması, dada.
dada hâlâ boktan, ancak şu andan itibaren, şu andan itibaren farklı renklerin boktanlığını istiyoruz. sanat bahçesini konsolos bayraklarıyla süslemek istiyoruz. dada ne delilik, ne bilgelik, ne de ironidir. dada hiçbir şey demek değildir.
biliyor musunuz, hepiniz,
arınmış uyku alkolünden elde edilmiş aptallarsınız. umutlarınız gibi, hiçbir şeysiniz.
cennetiniz gibi, hiçbir şeysiniz.
i̇dolleriniz gibi, hiçbir şeysiniz.
politikacılarınız gibi, hiçbir şey.
kahramanlarınız gibi, bir hiç.
sanatçılarınız gibi, hiçbir şey.
dininiz gibi, hiçbir şey.
daha da ressam yok.
yazar yok.
müzisyen yok.
heykeltıraş yok.
dinler yok.
cumhuriyetçiler yok.
kralcılar yok.
emperyalistler yok.
anarşistler yok.
sosyalistler yok.
bolşevikler yok.
politikacılar yok.
proleterler yok.
demokratlar yok.
burjuvazi yok.
aristokratlar yok.
ordular yok.
polis yok.
vatan yok.
yeter artık bütün bu embesilliklerden.
hiçbir şey yok artık.
hiçbir şey.
hiç.
hiç. hiç. hiç.
aranıza gelmeden önce çürük dişlerinizi, yaralı kulaklarınızı, çürüklerle dolu dilinizi parçalamadan öncesi, çirkin, iradesiz, işe yaramaz pipinizi koparmadan önce, bunların hepsinden önce antiseptik büyük bir banyo yapacağız.
ve sizi uyarıyoruz; sizlerin o doğmamış ufacık bebeklerinizin katili biziz.
i̇htiyacımız olan şey, sağlam, doğru, kesin ve daimi anlayışın ötesindeki sanattır. en iyi ve olağandışı sanatçılar, hayatın taşkın ve coşkunluğunun arasında vücutlarındaki çaputları her saat söküp atanlardır.
kendi zamanlarının zekasına kanayan elleri ve başlarıyla tutunmaya çalışan kişilerdir. bir an bile sandalyede oturmak, birinin hayatını riske atmaktır.
manifesto / cate blanchett