ile – tabutmag forum
67.

Senin ile ilişkimiz konusunda bir ‘karar’ almam, senin alınmana yol açmış olmalı ki, "Ben sevilmek için kararlara kalmadım" diye yazmışsın, sonraki defterlerden birine — öfken, hafiften belli oluyordu, benim sana söylediğimle ilgili olarak.

'Karar' — evet, biliyorsun, temel bir yer tanıdım ona — ama şunu bilmiyorsun: Seninle ilgili aldığım ilk kararda (hatırlarsın; yazmıştım bunu, farklı bir biçimde) "Bundan böyle O'nun içinde olmadığı birşey yazmayacağım" demiştim. (Sen o ilk biçimi öğrenince —okuyunca— "Ben de hep buldum kendimi senin yazdıklarında" demiştin.)

—İşte: sevgi —sevme— bir karardır —bir kararlılıktır—

Sevgi nasıl birşey, değil de, nasıl olması gereken birşey, diye düşünüyordum; daha önce de yazmıştım bir—iki şey, bu konuda: ‘Aşk ve sevgi’— elimizde olmadan ‘içine düştüğümüz’ bir şey (İngilizce deyimi düşün: to fall in love; 'ilk görüşte aşk' —love at first sight...) olması çok önemli yanlar taşıyor; ama, bir de, bilinçli, durup düşünüp, "Ben onu seveceğim" diye bir kararın verilme durumuna bakalım ('akıl birlikteliği' gibi bir budalalığı kastetmediğimi biliyorsun):-

Ancak bu karar verilmişse, verilebiliyorsa; ve, karşılıklı verilince, kişiler —sen ile ben— kendilerini tam olarak 'verebilir'ler (bak, Türkçe, gene, ne yapıyor: ‘kendini vermeye karar vermek’...) öbürüne —bu 'verme'lerin karşılıklılığı yoluyla da, biz olabilirler.—

İlişki, biz
dir.

s.111
Oruç Aruoba
ile

Metis Yayınları
2.

"İlişki nedir?" diye sordun, ben de "Birlikte birşey yapmaktır" dedim. Ômekler de verdim galiba, 'birlikte yapma'ya.

Biliyorsun, bu bir ülkü — pek gerçekleşmeyen, ya da pek az gerçekleşen: 'Birlikte birşey yapmak'... Ama gerçekleşiyor, bazen — pek ender. — Ne mi oluyor o zaman?

Şöyle birşey herhalde: İki kişi, her biri kendi yaşamlarından gelen ayrı ayrı, çok farklı zorunluluklarla ulaştıkları bir noktada, karşılarında birden ötekini buluyorlar — bir anda, karşılıklı; aynı anda, bulduklarını ve ötekinin de bulduğunu; bulduğunu da anladığını anlıyorlar.

Bir şey oluşuyor o zaman: o iki kişiden (sanki) ayrı, farklı; onlara bağlı olmayan, hatta onların elinde olmayan bir şey: ayrı, farklı varlığı olan, kendi yolunu da artık (sanki) onlara aldırmadan yürüyecek birşey — bir ilişki...

Hep bu değil miydi derdimiz, senin ile benim — ayrı ayrı, farklı yaşamlarımızda?

Peki, o iki kişinin 'birlikte yapmaları nerede kalıyor, bu 'ilişki' denen şey kendi yolunu kendisi yürüyorsa, kendisi yürüyecekse? O iki kişi ne ‘yapıyorlar birlikte’?

O ilişkiyi yapıyorlar, tabii ki; ama o ilişki gene de onlardan ayrı, farklı bir şey olmak zorunda — öyle de oluyor. — Nasıl oluyor bu?

Çok karışık iş; ama anlayıp anlatmağa çalışayım sana:-

İlişki o iki kişiyi gerektiriyor; ama o iki kişi hiçbir zaman (—pek ender bile dememeli mi?) tam o kişiler olarak gelemiyorlar, giremiyorlar, ilişkiye herbirinin bir sürü yükü var, taşıması gereken; bir sürü yüzü var, takınması gereken. Kendi dışındakiler, bir de, sahtelikler, geliyor, giriyor ilişkiye.

Kendi dışı; hele, sahtelik öldürücüdür bunlar ilişki için...

Şuna benzer birşey söylemeğe çalışıyorum:-

İki kişi, ilişkilerini, onu olduracak kadar kuramazlar; ama öldürecek kadar bozabilirler, yaptıklarıyla. Bir de, kendi hâline bırakırlarsa, kurur gider ilişki — kendi kendine, ölür.

Şundan dolayı: İlişkinin uçlarında o kişiler vardır yalnızca — o, o ilişkidir; o iki kişinin ilişkisi...

Biriciktir. — Oysa, o iki kişinin daha bir sürü ilişkisi vardır, başka kişilerle İşte, bu öteki ilişkiler, o kişiler yoluyla hep bulaşırlar onların ilişkisine o zaman da ilişki saflığını yitirir, katışık hâle gelir: bozulur, yozlaşır, ölür.

Demek ki, ilişki o iki kişinin yaptıklarıyla olamıyor; ama onlarsız da olamıyor — o iki kişinin kendisini sürekli bilinçlendirmelerini, yapmalarını, kurmalarını; başka, yabancı şeyleri de sürekli ayıklamalarını, engellemelerini, uzak tutmalarını gerektiriyor.

s.48 — 49
(bkz:Oruç Aruba)
ile

Metis Yayınları
29.

Bak — bir rastlantı değilsin sen: şu garip yaşamımın ulaşmak zorunda olduğu bir noktasın (—artık, 'noktaydın', mı, demeli?...)

Biliyorum ki bütünüyle sana yönelmişti yaşamım; belki, gerçekleştirilebilirlik 'derece'sinden hep kuşkulanarak, ama, bütünlüğünden —bütün olması gerektiğinden­ emin olarak — kendi bütünlüğümü ortaya koyarak; senden de kendi bütünlüğünü isteyerek...

s.77
Oruç Aruoba
ile

Metis Yayınları, 1999
“sevgi nedir?” diye sordun. ben de şöyle dedim:-

“sevgi, bir şeyin farkına varmak; sonra da, bir karara varmaktır.”

i̇ki 'varma'nın çakışması...

“birincisi” dedim, “bir 'fon' gibidir: birgün, bakarsın, yaşamının içine örmeğe çalıştıklarının, yaşadıkların arasındaki bağlantıların, tek tek düşündüklerinin arkasından, birden, bir perde kalkmış, daha önce hiç görmediğin bir 'fon' çıkmış ortaya.

o 'fon', hem önündekilere ışık verir, hem de oluşturduğu arkaplanla, onların 'açık-seçik', 'net' görülmelerini sağlar.

—bu 'fon', öyle, bir 'yerde' de değildir: bir açıdan, alıştığımız gökyüzü gibidir — her şeyin arkasında gök yok mu zaten?... — i̇şte, o da, bir an gelip farkına varılan gökyüzü gibi, biz bilmeden, nasıl olmuşsa, gelmiş, her şeyin arkasına yerleşmiştir."

sen bu 'hiçbir yerde olmama'yı şöyle de anlayabilirsin:­

önünde hiçbir şey bulunmayan bir 'fon', tek bir belirsiz yüzeydir — oysa bir şey, ancak bir 'fon' önünde belirgin, seçik, 'net'tir — öte yandan, bir arkaplan, tek başına 'flu' bile değildir: bir şeyin 'flu' olması için, bir başka şeyin 'net' olması gerekir — tek başına bir şey ne 'flu' ne de 'net'tir.

i̇kincisi de buna bağlı: varılan o karar, o farkına varılana bağlıdır.

orada, ama, farklı bir edim gerekir:-

'karara varmak' — 'karar', nedir: 'tamam / işte bu / bunu yapacağım / yapmak istiyorum / sonuna kadar / ne olursa olsun / sonuna götüreceğim / tam, istiyorum / bu, işte..." gibi bir şey.

'sevmek' ile 'karar vermek' —'sevmeğe karar vermek'­— sana garip, hatta itici geliyordu, biliyorum; ama, 'sevgi'yi, 'içine düşülen', kişinin elinde olmayan bir şey olan 'sevi'den ayırmanın başka yolu yok—

'aşk', çünkü, önemsiz; giderek, değersiz bir şeydir: kişinin 'başına', nedensizce; hatta, nesnesizce 'gelir': n e d e n şu kişiye aşık olmuşsundur; k i m d i r, aşık olduğun — belirsizdir — çünkü, yalnızca bir 'etkilenim', bir 'tutku'dur — işte: bir tutulmuşluktur...

sevgi ise dünyanın en önemli; giderek de (enderliğinden mi acaba—herhalde...) en değerli şeyidir — çünkü, kişinin bilinçle ve tam da belirli bir kişiye yönelik, bulunabileceği en yoğun ve en yalın —anlamlı; amaçlı— eylemidir.

düşün: sevgi, eylemdir.

oruç aruoba
ile / 59