(…) indirgenemez tat ya da eğilim yoktur. Bunların hepsi de varlığın kendine mal edici belli bir seçimini temsil ederler. Bunları kıyaslamak ve sınıflandırmak varoluşsal psikanalize düşer. Ontoloji burada bizi terk eder: o bize sadece insan-gerçekliğinin nihai amaçlarını, temel imkanlarını ve insan-gerçekliğine musallat olan değeri belirleme imkânını vermiştir. Her insan-gerçekliği, hem kendi kendi-içinini kendi-için-kendinde halinde metamorfoza uğratmanın doğrudan projesidir, hem de temel bir niteliğin türleri altında, kendinde-varlık bütünlüğü olarak dünyâyı kendine mal etme projesidir. Her insan-gerçekliği, varlığı temellendirmek ve aynı anda da kendi kendisinin temeli olarak olumsallıktan kurtulan kendindeyi, dinlerin Tanrı diye adlandırdıklan Ens causa sui’yi* oluşturmak üzere kendini yitirmeye doğru atılımda bulunduğu ölçüde bir çiledir. Nitekim insanın çilesi İsa’nınkinin tersidir, çünkü insan, Tanrı’nın doğması için, insan olarak kendini yitirir. Ama Tanrı fikri çelişkilidir ve kendi kendimizi beyhude yere yitiririz; insan hiçbir şeye yaramayan bir çiledir.
*Kendinin nedeni olan varlık.
Jean-Paul Sartre
Varlık ve Hiçlik
*Kendinin nedeni olan varlık.
Jean-Paul Sartre
Varlık ve Hiçlik