yas günlüğü – tabutmag forum
1 Kasım

"Dalgın" -ve ruhsuz gibi- olduğum anlar (konuşur, gerektiğinde şaka yaparım); bunu aniden beliren ve gözyaşlarına varan dayanılmaz duyarlıklar izler.

Duyunun kararsızlığı: Duyarsız olmadığım, dışa yansıyan ve kadınsı ("yüzeysel") telaşa, heyecana bağlı olmadığım söylenebileceği gibi ("gerçek" acının ciddi görüntüsünün tersine), iyice umutsuz olduğum, belli etmemek için kendimle mücadele ettiğim, çevreme kasvet yaymamak için çabaladığım, ama zaman zaman dayanamayıp "yıkıldığım" söylenebilir.

s.37


3 Kasım

Bir yandan, benden bütün, bütün yası tam olarak tutmamı istiyor (ama isteyen o değil de ben kendim bunu kendimden istemeyi ona yüklüyorum). Öte yandan da bana yasımı hafifletmeyi, yaşamayı öğütlüyor, tıpkı hâlâ bana "git canım, dışarı çık, eğlen..." dermiş gibi (işte o zaman da gerçekten kendisi oluyor).

s.40


9 Kasım

Yasta yaşamayı iyi kötü sürdürüyorum.

Yakıcı nokta, durmadan sabit biçimde geri geliyor: Son nefesini verirken bana söylediği, beni boğan acının soyut ve dayanılmaz merkezi olan o sözler ("R'ciğim, R'ciğim" -"Buradayım"- "Rahat oturmamışsın").

- Katışıksız yas, yaşam değişikliğine, yalnızlığa, vb'ne hiçbir şey borçlu olmayan yas. Sevgi ilişkisinin upuzunluğu, apaçıklığı.

- Giderek daha az yazmak, daha az anlatmak; hiç olmazsa bu var (ama onu da dile getirebileceğim kimse yok).

s.48


10 Kasım

Onun yokluğunun soyut doğası tarafından şaşkına döndürülmüşüm ama yine de yakıcı, yürek parçalayıcı bir şey bu. Buradan da soyutlamanın ne demek olduğunu daha iyi anlıyorum: Soyutlama yokluk ve acıdır, yokluğun acısıdır - belki de sevgidir kim bilir?

s.50


10 Kasım

Rahatsızım ve neredeyse suçluluk duyuyorum çünkü kimi kez tuttuğum yasın bir telaşa, heyecana indirgendiğini sanıyorum.

Ama bütün yaşamım boyunca telaşlı, heyecanlı değil miydim ben?

s.51


11 Kasım

Yalnızlık = Evinde kendisine "şu saatte dönerim" denebilecek ya da "işte, döndüm" diye telefon edilebilecek (ya da denebilecek) birinin bulunmayışı.

s.52


15 Kasım

Bir dönem vardır, ölüm olaydır, başa-gelen-şey'dir, ve bu özelliğiyle de harekete geçirir, ilgi çeker, gerer, etkin kılar, kasar. Sonra günün birinde artık bir olay olmaktan çıkar, bambaşka bir süredir artık, üst üste yığılıp sıkıştırılmıştır, anlamsızdır, anlatılmamıştır, iç karartıcıdır, çaresizdir: Gerçek yas hiçbir anlatma diyalektiğine elverişli değil.

s.58


16 Kasım

Şimdi her yerde, sokakta, kahvede her bireyi ölecek tür, kaçınılmaz olarak, yani tam olarak ölümlü tür diye görüyorum. -Ve yine hiç kuşku yok ki onları bu durumdan habersizmiş gibi görüyorum.

s.60


28 Kasım

Kime şu soruyu sorabilirim (yanıt almak umuduyla)?

İnsanın, artık sevdiği kişi hayatta olmadan yaşayabilmesi onu sanıldığından daha az sevmiş olduğu anlamına mı gelir (...)?

s.76


7 Aralık

Şimdi, beklenmedik bir anda, patlayan bir kabarcık gibi içimde bir şey iyice belirginleşiyor: O yok artık, o yok artık, sonsuza dek ve tamamen. Donuk bir şey bu, sıfatı yok – anlamsız olduğu (yorumlama olanağı bulunmadığı) için baş döndürücü.

Yeni bir acı.

s.86


11 Aralık

Bu sessiz Pazar sabahında en koyu karanlığın tam içindeyim:

Şimdi benliğimde yavaş yavaş şu ciddi (umutsuz) tema yükseliyor: Bundan böyle hayatıma hangi yönü vereceğim?

s.90


12 Şubat 1978

Kar, çok kar var Paris'te; tuhaf şey.

Kendi kendime şöyle diyorum ve bundan da acı duyuyorum: O artık asla bunu göremeyecek, ben bunu asla ona anlatamayacağım.

s.101


16 Şubat 1978

Bu sabah yine kar var, Radyo'da lied'ler çalıyor. Bu ne hüzün! - Hasta olduğum, okula gitmediğim ve onunla olmaktan mutluluk duyduğum sabahları düşünüyorum da.

s.102


18 Şubat 1978

Yas: Değişmeyen ve zaman zaman ortaya çıkan bir şey olduğunu öğrendim: Aşınmıyor çünkü sürekli değil.

Kesintiye uğramalar, başka bir şeye doğru şaşkınca sıçramalar eğer monden bir sıkıntıdan, bir nezaketsizlikten kaynaklanmıyorsa depresyon artar. Ama eğer bu "değişiklikler" (zaman zaman olma özelliğini, durumunu sağlayan şeyler) suskunluğa, içine atmaya doğru gidiyorsa, yas yarası daha yüksek bir düşünceye geçer. Üzüntüden Çılgına Dönmenin Bayağılığı # Yalnızlığın Soyluluğu.

s. 103


1 Nisan 1978

Gerçekte, aslında, hep şunu hissediyorum: sanki ölmüş gibiyim.

s.117


2 Nisan 1978

Şimdi yaşamımın nedenini -birisi için korkma nedenini– kaybetmişken artık kaybedecek neyim kaldı ki.

s.118


18 Mayıs 1978

Sevgi gibi yas da çevremdeki insanları, monden yaşamı gerçekdışılıkla, tedirginlikle çarpar. Ben çevremdeki insanlara direniyorum, benden istediği şeyden, istediğinden acı çekiyorum.

Çevremdeki insanlarla ilgili şeyler üzüntümü, duygusuzluğumu, şaşkınlığımı, öfkemi, vb. artırıyor. Çevremdeki insanlar beni çökertiyor.

s.135

12 Haziran 1978

Keder krizi. Ağlıyorum.

s.151


1 Ağustos 1978

Çeşitli yerlerden ve yolculuklardan hayal kırıklığına uğrama. Hiçbir yerde kendimi iyi hissetmiyorum. Çarçabuk şu çığlık kopuyor içimden: Geri dönmek istiyorum (iyi ama nereye? o artık hiçbir yerde olmadığına göre; eskiden dönebileceğim yerde o vardı). Kendi yerimi arıyorum. Sitio".

* "Buna şiddetle ihtiyacım var” anlamında Latince söz. (ç.n.)

s.186


3 Ağustos 1978

Eve dönmek istiyorum! diyebilecek zamanı bulamayacağım yolculuklar yapmak istiyorum yalnızca.

s.192


18 Ağustos 1978

Onun hasta yattığı, son nefesini verdiği ve şimdi benim oturduğum odada, yatağının başının dayandığı duvara bir ikona koydum -inançtan dolayı değil ve orada bir masada hep çiçekler bulunduruyorum. Hep orada olayım, oradaki çiçekler hiç solmasın diye artık yolculuk yapmak istememe noktasına vardım.

s.201


21 Ağustos 1978

Keder bencildir.

Yalnızca kendimden söz ediyorum. Ondan söz etmek, onun ne olduğunu dile getirmek, onun çarpıcı bir portresini yapmak (Gide'in Madeleine'in portresini çizdiği gibi) elimden gelmez.

(Oysa: Her şey, onun tatlılığı, enerjisi, soyluluğu, iyi yürekliliği gerçektir.)

s.205


3 Ekim 1978

Onsuz olunca zaman ne kadar da uzun (geliyor).

s.212


11 Ocak 1979

... dudaklarımı artık onun kırışık ama canlılığını yitirmemiş yanaklarına bir daha hiç konduramamanın acısı...

[Sıradanlık bu
- Ölüm, Keder: Sıradanlıktan başka bir şey değil]

s.232


30 Ocak 1979

İnsan unutmuyor,
Ama içinize boş bir şey yerleşiyor.

s.237

Roland Barthes
Yas Günlüğü

Türkçesi: Mehmet Rifat, Sema Rifat
YKY