bulantı – tabutmag forum
“dünya mı böyle dertop oldu, yoksa sesler ve şekiller arasında bu kadar güçlü bir birlik kuran ben miyim; bilemiyorum. çevremdeki nesnelerin —neyseler, ondan başka bir şey olduklarını bile kavrayamıyorum.

jean-paul sartre
bulantı

çev.: selâhattin hilâv
Bu sevinçli, akıllı uslu insan sesleri arasında yalnızım. Bütün bu adamlar, vakitlerini dertleşmekle, aynı düşüncede olduklarını anlayıp mutluluk duymakla geçiriyorlar. Aynı şeyleri hep birlikte düşünmeye ne kadar da önem veriyorlar! Bakışı içe dönük, balık gözlü, kimsenin kendisiyle uyuşamadığı adamlardan biri aralarına karışmayagörsün: suratları hemen değişir. Sekiz yaşındayken, Luxembourg Parkı'nda oynadığım sıralarda, böyle bir adam vardı; gelir, Auguste-Comte sokağına bakan demir parmaklığa bitişik nöbetçi kulübesinde otururdu. Hiç konuşmaz, arasıra bir bacağını uzatarak, ayağına korkuyla bakardı. Bekçinin, amcama söylediğine göre, eskiden öğretmen yardımcısıymış. Bir gün, Akademi Üyesi kılığına girip, sınıflarda karne notlarını okuduğu için emekliye ayırmışlar. Çok korkardık ondan, çünkü yalnız olduğunu sezerdik. Bir gün, Robert'e, ta uzaktan kollarını uzatarak gülümsemişti: çocukcağız neredeyse bayılacaktı. Bizi asıl korkutan ne düşkün hali, ne de boynunda bulunan ve takma yakasının kenarına sürünüp duran urdu. Kafasından, yengeçsi düşüncelerin gelip geçtiğini duymamız korkutuyordu bizi.

Nöbetçi kulübesi, çemberlerimiz ve çalılar üzerine yengeçsi şeyler düşünebilmesi içimize yılgınlık salıyordu.

Ben de mi böyle olacağım sonunda?

Jean-Paul Sartre
Bulantı

Can Yayınları (1981)
Çev.: Selâhattin Hilav
Birkaç adım atıp duruyorum. İçine düştüğüm bu tüm unutuluşu tadıyorum: İki kent arasındayım; biri bilmiyor beni, öteki artık tanımıyor. Beni kim hatırlar? Londra'da bulunan etine dolgun bir kadın belki. Peki ama düşündüğü ben miyim acaba? Sonra o adam da var; Mısırlı. Belki şimdi odasına girmiş, onu kolları arasına almıştır. Kıskanç değilim; bu kadının öldükten sonra yaşamaya devam ettiğini biliyorum. Karşısındaki adamı bütün varlığıyla sevse bile bir ölü kadın aşkından başka şey olmaz bu. Onun son canlı aşkını ben yaşadım. Ama adam ona zevk duyurabilir. Kadın, ruhsal kargaşalık içine batıyor ve kendinden geçiyorsa, varlığında, kendisini bana bağlayan bir şey kalmamış demektir. Zevk duyuyorsa, ben onun için sanki hiç karşısına çıkmamış bir insandan farksızım, beni bir anda içinden çıkarıp attı demektir; dünyadaki bütün bilinçler de beni içlerinden attılar, boşadılar. Tuhafıma gidiyor bu. Oysa, varolduğumu iyice biliyorum, burada bulunduğumu biliyorum.

jean-paul sartre
bulantı

can yayınları (1981)
çev.: selâhattin hilav
Maske düşüyor, gülümsüyor.

"Üzüntülü değilim hiç. Buna şaşıyorum kimi zaman, ama haksızlık ediyorum, niçin üzüntülü olacağım? Bir zamanlar güzel tutkular yaşayabilmiştim. Annemden sınırsızca nefret etmiştim." Meydan okur gibi, "Seni de, evet seni de tutkuyla sevmiştim."

Bir yanıt bekliyor. Hiçbir şey söylemiyorum.

"Bütün bunlar geçip gitti tabii."
"Nasıl biliyorsun bunu?"

"Biliyorum. Bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. Birisini sevmeye kalkışmak önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veriş, körlük ister... Hatta başlangıçta, bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapamayacağımı biliyorum."

"Niçin?"

Jean-Paul Sartre,
Bulantı

s.185
Türkçesi: Selâhattin Hilâv
Can Yayınları, 1981