43
H.K.
23 Mart 1930
Soyut akla musallat olan bir yorgunluk var ki, en korkuncu o. Fiziksel yorgunluk gibi insana ağırlık yapmaz, duyguların öğrettiklerinin verdiği yorgunluk gibi kafa karıştırmaz. Sahip olduğumuz dünya bilincinin üzerimize çöken ağırlığıdır o, kendi ruhumuzla soluk alamaz oluşumuz.
O zaman, hayatımızın temelindeki bütün düşünceler, tutkular ve hayatın sürmesi umudunu üzerine inşa ettiğimiz bütün soylu amaçlar, rüzgârın önüne kattığı bulutlar gibi yırtılır, yarılır ve silikleşir, küle ve pusa, hiç var olmamış, var olamayacak olanın enkazına dönüşür. Ve bu bozgunun ardından, yıldızlı, ıssız gökyüzünün kapkara, amansız yalnızlığı olanca berraklığıyla kendini gösterir.
Hayatın sırrının bizi incitmesinin, korkutmasının bin türlü yolu var. Kimi zaman esrarlı bir hayalet gibi üstümüze gelir, ruhumuz korkuların en korkuncuyla; yok-varlığın bir canavar olarak canlanması korkusuyla titrer. Kimi zaman da arkamızda durur o saf gerçek, onu ancak arkamıza dönmezsek görebiliriz — sırra asla eremeyeceğimiz gerçeğini, sırrın sırrına erilmez dehşetini serer ortaya.
Ama bugün boğazımı sıkıştıran dehşet o kadar soylu anlamları olan cinsten değil ve içimi daha çok kemiriyor.* Düşünmeyi bile istememe isteği, hiçbir şey olmamış olma isteği, bedenin [ve] ruhun tüm hücrelerinin bilinçli umutsuzluğu var bunun altında. İnsan kendini, sınırsız bir hücrenin içine kapatılmış bulduğunda ansızın bastıran duygu. Nereye kaçılabilir, hücre başlı başına her şey iken?
Birden bir arzu sarıyor içimi, taşkın, saçma bir arzu bu, Şeytan'dan önceye ait bir şeytanlık; zamandan ve tözden yoksun bir gün, Tanrı’nın dışına kaçmak için bir yol açılsın istiyorum, nasıl olacağını bilmiyorum ama, en derin yerimiz varlığın ya da yok-varlığın bir parçası olmaktan çıksın.**
* ya da: o kadar soylu değil ve daha geceye özgü.
** ya da: ve var olmamanın.
s.74—75
Fernando Pessoa
Huzursuzluğun Kitabı
Türkçesi: Saadet Özen
Can Yayınları
H.K.
23 Mart 1930
Soyut akla musallat olan bir yorgunluk var ki, en korkuncu o. Fiziksel yorgunluk gibi insana ağırlık yapmaz, duyguların öğrettiklerinin verdiği yorgunluk gibi kafa karıştırmaz. Sahip olduğumuz dünya bilincinin üzerimize çöken ağırlığıdır o, kendi ruhumuzla soluk alamaz oluşumuz.
O zaman, hayatımızın temelindeki bütün düşünceler, tutkular ve hayatın sürmesi umudunu üzerine inşa ettiğimiz bütün soylu amaçlar, rüzgârın önüne kattığı bulutlar gibi yırtılır, yarılır ve silikleşir, küle ve pusa, hiç var olmamış, var olamayacak olanın enkazına dönüşür. Ve bu bozgunun ardından, yıldızlı, ıssız gökyüzünün kapkara, amansız yalnızlığı olanca berraklığıyla kendini gösterir.
Hayatın sırrının bizi incitmesinin, korkutmasının bin türlü yolu var. Kimi zaman esrarlı bir hayalet gibi üstümüze gelir, ruhumuz korkuların en korkuncuyla; yok-varlığın bir canavar olarak canlanması korkusuyla titrer. Kimi zaman da arkamızda durur o saf gerçek, onu ancak arkamıza dönmezsek görebiliriz — sırra asla eremeyeceğimiz gerçeğini, sırrın sırrına erilmez dehşetini serer ortaya.
Ama bugün boğazımı sıkıştıran dehşet o kadar soylu anlamları olan cinsten değil ve içimi daha çok kemiriyor.* Düşünmeyi bile istememe isteği, hiçbir şey olmamış olma isteği, bedenin [ve] ruhun tüm hücrelerinin bilinçli umutsuzluğu var bunun altında. İnsan kendini, sınırsız bir hücrenin içine kapatılmış bulduğunda ansızın bastıran duygu. Nereye kaçılabilir, hücre başlı başına her şey iken?
Birden bir arzu sarıyor içimi, taşkın, saçma bir arzu bu, Şeytan'dan önceye ait bir şeytanlık; zamandan ve tözden yoksun bir gün, Tanrı’nın dışına kaçmak için bir yol açılsın istiyorum, nasıl olacağını bilmiyorum ama, en derin yerimiz varlığın ya da yok-varlığın bir parçası olmaktan çıksın.**
* ya da: o kadar soylu değil ve daha geceye özgü.
** ya da: ve var olmamanın.
s.74—75
Fernando Pessoa
Huzursuzluğun Kitabı
Türkçesi: Saadet Özen
Can Yayınları