Kepaze Bir Donjuan
Yaşlıca ölenlerden Balıkçı, bir erkek kedi, kabadayı yürüyüşlü ve galiba küfürbazdı. Bir şeyler mırıldanır, erkek kedilerden biri mutlaka yerinden fırlar, bir kavga başlardı. Balıkçı dayak yerama kabadayı yürüyüşünden bir türlü vazgeçemezdi.
Petek de kepaze bir Don Juan’dı, gözü karardı mı, ne cinsiyet arar, ne yaş… O da yer dayağı, uslanırdı. Pek de korkaktı, adı bal rengindeki tüylerinden ötürü konmuştu.
Kâtip Oğlan bir sarı, kediydi, 1941’de doğdu, anası Büyük Ceylan’dı, kabak yavrusu idi ve bir üçüzler grubundandı, karın kardeşleri Kınalı Kız ile Küçük Nazlı Kız.
Anasının loğusa sepeti isteğim üzerine yatak odama konmuştu. Üç çocuk, daha gözleri açılmadan sesimi tanımış ve kokumu benimsemişlerdi. Bebeklikleri peşimde, kucağımda, yatağımda geçmiştir. Kâtip, ne zaman yazı yazsam, masamın üstüne sıçrar ve bir biblo gibi mürekkep hokkasının yanında dururdu, beyaz kağıt üzerine dizilen satırlara dikkatle bakardı. Biz de Kâtip adını koyduk…
Çok uğraştım, hikâyesi uzundur, “K(Ka), Kâtip,” diye diye o kediye K harfini öğrettim. A, B, C, F, M, R harflerini isimlerini söyleye söyleye yazarım, susar; K yazdım mı miyavlardı.
İşte o altın tüylü kedi Muhacir Mahallesi’nin bir haşarı çocuğu tarafından başına taş atılarak öldürülmüştür. O akşam evimiz matemhaneye döndü. Cani meydanda ama ceza kanununda kedi kanının diyeti yok. Allah’a müntakim adı boşuna verilmemiştir. Kâtibi öldürdükten bir iki ay sonra o çocuk, cadde kenarındaki elektrik direğine tırmanır, konu komşu, yoldan geçenler “İn! İn!” diye bağırırlar, çocuk inerken ayağı kayar ve yere beyni üstüne düşerek ölür.
tercüman gazetesi
i̇nci eki (1971)
reşat ekrem koçu
Yaşlıca ölenlerden Balıkçı, bir erkek kedi, kabadayı yürüyüşlü ve galiba küfürbazdı. Bir şeyler mırıldanır, erkek kedilerden biri mutlaka yerinden fırlar, bir kavga başlardı. Balıkçı dayak yerama kabadayı yürüyüşünden bir türlü vazgeçemezdi.
Petek de kepaze bir Don Juan’dı, gözü karardı mı, ne cinsiyet arar, ne yaş… O da yer dayağı, uslanırdı. Pek de korkaktı, adı bal rengindeki tüylerinden ötürü konmuştu.
Kâtip Oğlan bir sarı, kediydi, 1941’de doğdu, anası Büyük Ceylan’dı, kabak yavrusu idi ve bir üçüzler grubundandı, karın kardeşleri Kınalı Kız ile Küçük Nazlı Kız.
Anasının loğusa sepeti isteğim üzerine yatak odama konmuştu. Üç çocuk, daha gözleri açılmadan sesimi tanımış ve kokumu benimsemişlerdi. Bebeklikleri peşimde, kucağımda, yatağımda geçmiştir. Kâtip, ne zaman yazı yazsam, masamın üstüne sıçrar ve bir biblo gibi mürekkep hokkasının yanında dururdu, beyaz kağıt üzerine dizilen satırlara dikkatle bakardı. Biz de Kâtip adını koyduk…
Çok uğraştım, hikâyesi uzundur, “K(Ka), Kâtip,” diye diye o kediye K harfini öğrettim. A, B, C, F, M, R harflerini isimlerini söyleye söyleye yazarım, susar; K yazdım mı miyavlardı.
İşte o altın tüylü kedi Muhacir Mahallesi’nin bir haşarı çocuğu tarafından başına taş atılarak öldürülmüştür. O akşam evimiz matemhaneye döndü. Cani meydanda ama ceza kanununda kedi kanının diyeti yok. Allah’a müntakim adı boşuna verilmemiştir. Kâtibi öldürdükten bir iki ay sonra o çocuk, cadde kenarındaki elektrik direğine tırmanır, konu komşu, yoldan geçenler “İn! İn!” diye bağırırlar, çocuk inerken ayağı kayar ve yere beyni üstüne düşerek ölür.
tercüman gazetesi
i̇nci eki (1971)
reşat ekrem koçu