“en küçük nesnelerin -borazanların, akordeonların ve mendillerin mesela- hayattaki en kopuk şeyleri birbirine bağladığını söyleyebilir miyiz? nesnelerin kendi döngüleri içinde olduklarını ve sapmalarının bir tekrar şablonu izlediğini - bir kısır döngü içinde bulunduklarını, almanca ifadesiyle bir şeytan döngüsü içinde olduklarını söyleyebilir miyiz? buna inanabiliriz belki ama bunu söyleyemeyiz. söyleyemediklerimizi yazabiliriz yine de. zira yazı sessiz bir eylemdir, kafadan ele uzanan bir uğraş. ağız atlanır. diktatörlük zamanında epey konuştum ben, borumu öttürmeme kararı almıştım. konuşmalarımın sonuçları çoğu zaman feci oldu. ama yazı sessizlik içinde başladı, orada, merdivenlerin üzerinde, söyleyebileceklerimden fazlasıyla yüzleşmem gerektiğinde. olanlar sözle ifade edilemezdi artık. dışarıda olan biten ifade edilebilirdi belki ama olayların bütünü değil. bunları ancak kafamda bir araya getirebilirdim, sessizce, yazma eyleminin içerisinde, kelimelerin kısır döngüsü sayesinde. ölümcül korkuya yaşam açlığı ile cevap verdim ben. kelimelere karşı açlıkla.
kelimelerin anaforundan başka hiçbirşey kavrayamazdı durumumu. ağızdan çıkamayacak şeyleri harf harf bitiştirdim. olayları kovaladım, kelimelere ve onların şeytan döngüsüne kapıldım, daha evvel bilmediğim bir şey ortaya çıkana kadar.
kelimelerin pandomimi, gerçekle paralel biçimde harekete geçti, gerçek boyutlara aldırmaksızın, en önemli olan şeyleri daraltıp en önemsiz şeyleri büyüterek.”
(herta müller, nobel edebiyat ödülü kabul konuşmasından kesit)
kelimelerin anaforundan başka hiçbirşey kavrayamazdı durumumu. ağızdan çıkamayacak şeyleri harf harf bitiştirdim. olayları kovaladım, kelimelere ve onların şeytan döngüsüne kapıldım, daha evvel bilmediğim bir şey ortaya çıkana kadar.
kelimelerin pandomimi, gerçekle paralel biçimde harekete geçti, gerçek boyutlara aldırmaksızın, en önemli olan şeyleri daraltıp en önemsiz şeyleri büyüterek.”
(herta müller, nobel edebiyat ödülü kabul konuşmasından kesit)