katılaştım. kaba konuşmayı öğrendim. ama bu yarı yarıya —hayır, yüzde altmış— sahtekarlıktı. halktan insanlar için ben, yapmacıklı biriydim ve onları hor görüyordum. asla önümde eğilmekten vazgeçmeyecekler, asla benimle birlikte olduklarında kendilerini rahat hissetmeyecekler. öte yandan, terk ettiğim salonlara geri dönmek benim için kolay olmayacak. kabalığımın yüzde altmışı yapay bile olsa, geriye yine de yüzde kırk kalır. üst sınıf salonlarındaki dayanılmaz nezaket midemi bulandırıyor, bir saniye bile dayanamam. o kibar beyefendiler, seçkin vatandaşlar, benim kabalığım karşısında isyan ederler ve beni pek çabuk defterden silerler. terk ettiğim çevreye dönemem ve halkın bana utanç verici bir saygı ile sunduğu her şey, ziyaretçi bekleme odasında bir sandalyeden ibaret olacak.
her toplumda, benim gibi yoz, uyuşuk insanlar, düşündüklerinden ötürü degil ama doğuşlarından ötürü yok olmaya mahkûmdur. ama yine de mazeretim var. yaşamımı zorlaştıran koşulların baskısı altında eziliyorum.
bütün insanlar aynıdır. bu bir felsefe olabilir mi?bunu ilk düşünen insanın bir rahip, bir feylesof ya da birsanatkâr olduğunu sanmıyorum. bu düşünce, hiç kuşkusuz, bir meyhaneden çıkmıştır. bütün dünyayı altüst eden ve onu iğrenç kılan bu düşünce!
osamu dazai, batan güneş
fransızcadan çeviren: esin talu çelikkan
her toplumda, benim gibi yoz, uyuşuk insanlar, düşündüklerinden ötürü degil ama doğuşlarından ötürü yok olmaya mahkûmdur. ama yine de mazeretim var. yaşamımı zorlaştıran koşulların baskısı altında eziliyorum.
bütün insanlar aynıdır. bu bir felsefe olabilir mi?bunu ilk düşünen insanın bir rahip, bir feylesof ya da birsanatkâr olduğunu sanmıyorum. bu düşünce, hiç kuşkusuz, bir meyhaneden çıkmıştır. bütün dünyayı altüst eden ve onu iğrenç kılan bu düşünce!
osamu dazai, batan güneş
fransızcadan çeviren: esin talu çelikkan