teröre dayalı totaliter tahakkümle, şiddet yoluyla kurulan tiranlık ve diktatörlükler arasındaki en belirleyici fark, totaliter rejimin yalnızca düşmanlarına değil, aynı zamanda dostlarına ve destekçilerine karşı da işleyebilmesindedir. çünkü totaliterizm tüm iktidarlardan, dostlarının iktidarından bile korkar. polis devleti çocuklarını yemeye başladığında, dünün celladı bugün kurban haline geldiğinde, terörizm doruğuna ulaşır. bu, aynı zamanda iktidarın tümüyle ortadan kalktığı andır. bugün rusya'nın stalinizmden arınması hakkında pek çok ikna edici açıklama vardır. bana kalırsa bunların hiçbiri, stalinist bürokratların rejimin devamının tüm ülkenin felce uğramasına (yoksa isyana değil, çünkü terör isyana karşı en iyi güvencedir) yol açacağından korkmaya başlamış olduğu yolundaki açıklama kadar güçlü değildir.
özetlemek gerekirse: siyasal açıdan iktidar ve şiddetin aynı şey olmadığını söylemek yeterli değildir. i̇ktidar ve şiddet birbirinin karşıtıdır. birinin mutlak hâkimiyetini kurduğu yerde diğeri barınamaz. şiddet, iktidarın tehlikeye girdiği anda ortaya çıkar. ama kendi başına bırakılırsa, iktidarın kayboluşuna yol açar. bunun anlamı şudur: şiddetin karşıtını şiddetsizlik olarak düşünmek yanlıştır. şiddete dayalı olmayan iktidar diye bir şey yoktur gerçekte. şiddet, iktidarı yıkıma uğratabilir. şiddet, iktidar yaratma kabiliyetinden alabildiğine yoksundur. “yadsımanın gücü”: bu sayede karşıtlar birbirini tahrip etmez, ama yavaş yavaş birbirine dönüşür; çünkü çelişkiler gelişimi felce uğratmaz, tam tersine mümkün kılar. hegel ve marx'ın bu kavrama duyduğu güven çok daha eski bir felsefi önyargıya dayalıdır: şer, iyinin menfi bir tarzından başka bir şey değildir, şerden iyi çıkabilir; kısacası şer, kendini hâlâ gizleyen iyinin geçici bir dışavurumundan başka bir şey değildir. çağlar boyunca el üstünde tutulan bu tür görüşler artık tehlikeli bir hale geldi.
bu tür düşünceler, hegel ya da marx'ın adını bile duymamış olan pek çok düşünürce paylaşıldı. her şeyden önce, bu tür düşünceler umut verir ve korkuyu savar — ihaneti, meşru korkuları savmasından kaynaklanan bir umut. bundan kastım şiddeti şerle eşitlemek değil. yalnızca şiddetin karşıtından, yani iktidardan çıkarsanamayacağını ve şiddeti olduğu gibi anlayabilmek için köklerini ve doğasını sorgulamak gerektiğini vurgulamaya çalışıyorum.
s.62—63
hannah arendt
şiddet üzerine
çeviren: bülent peker
i̇letişim yayınları, 1997
özetlemek gerekirse: siyasal açıdan iktidar ve şiddetin aynı şey olmadığını söylemek yeterli değildir. i̇ktidar ve şiddet birbirinin karşıtıdır. birinin mutlak hâkimiyetini kurduğu yerde diğeri barınamaz. şiddet, iktidarın tehlikeye girdiği anda ortaya çıkar. ama kendi başına bırakılırsa, iktidarın kayboluşuna yol açar. bunun anlamı şudur: şiddetin karşıtını şiddetsizlik olarak düşünmek yanlıştır. şiddete dayalı olmayan iktidar diye bir şey yoktur gerçekte. şiddet, iktidarı yıkıma uğratabilir. şiddet, iktidar yaratma kabiliyetinden alabildiğine yoksundur. “yadsımanın gücü”: bu sayede karşıtlar birbirini tahrip etmez, ama yavaş yavaş birbirine dönüşür; çünkü çelişkiler gelişimi felce uğratmaz, tam tersine mümkün kılar. hegel ve marx'ın bu kavrama duyduğu güven çok daha eski bir felsefi önyargıya dayalıdır: şer, iyinin menfi bir tarzından başka bir şey değildir, şerden iyi çıkabilir; kısacası şer, kendini hâlâ gizleyen iyinin geçici bir dışavurumundan başka bir şey değildir. çağlar boyunca el üstünde tutulan bu tür görüşler artık tehlikeli bir hale geldi.
bu tür düşünceler, hegel ya da marx'ın adını bile duymamış olan pek çok düşünürce paylaşıldı. her şeyden önce, bu tür düşünceler umut verir ve korkuyu savar — ihaneti, meşru korkuları savmasından kaynaklanan bir umut. bundan kastım şiddeti şerle eşitlemek değil. yalnızca şiddetin karşıtından, yani iktidardan çıkarsanamayacağını ve şiddeti olduğu gibi anlayabilmek için köklerini ve doğasını sorgulamak gerektiğini vurgulamaya çalışıyorum.
s.62—63
hannah arendt
şiddet üzerine
çeviren: bülent peker
i̇letişim yayınları, 1997