“The time is out of joint”*
“Zamanın sonuna konulmuş olan bizler…”, böyle yazıyordu ortaçağların skolastik rahipleri, çünkü artık dünyanın sonuna geldiklerine inanıyorlardı; günah alıp başını gitmişti, sahtekârlık, kişisel ihtiraslar, mal-mülk derdi cemaat duygularının önüne geçmişti. Oysa gerçekte sadece burjuva sınıfı doğuyordu, o kadar.
Ortaçağlardaki o yaygın inanışın bir benzerini bugün de görmek, birçok kişinin “zamanın sonuna konulmuş” olduğumuzu, dünyanın artık sonuna geldiğimizi düşündüğünü söylemek mümkün: Dünyanın her tarafı kaynıyor, ekonomik krizlerin ardı arkası kesilmiyor, dolayısıyla savaşların da… Her yerde savaş var, savaş hali kural, barış ise kuraldışı olmuş. Hatta o kadar ki yüksek teknoloji marifetiyle doğal güçlerin bile bu savaşlara (yapay depremler, havanın ve suyun zehirlenmesi vb.) seferber edildiğine tanık oluyoruz. Öte yandan, çevresel felaketler; Çernobil, Fukuşima… Küremiz ısındı, suyumuz ısındı ve saire. Yani, bindik bir alamete gideyoz kıyamete.
Halbuki bu durum da egemenliğini dünya ölçeğinde tesis etmiş bir sistemin gene dünya ölçeğinde çöküyor olmasının gürültüleri ve yıkımının tahribatından başka bir şey değil. Mesele şu ki, Fredric Jameson’ın dediği gibi, bugün dünyanın sonunu hayal etmek kapitalizmin sonunu hayal etmekten daha kolay geliyor bize. Oysa sadece, insanlığın yaşına nazaran dünyanın yaşını (ve bugüne dek başından geçmiş olabilecek şeyleri) dikkate aldığımızda bile şunu çok rahat söyleyebiliriz ki dünyanın sonu öyle kolay kolay gelmez. Ancak, aynı şeyi insanlık için söyleyemeyiz. Bu gidişat bu minval üzere devam ederse insanlığın sonu pekala gelebilir. O andan sonra belki dünya kendini zamanla tekrar yenileyebilir, fakat insanlar değil.
Dolayısıyla, bugün kapitalizme karşı başka bir dünyayı var etme mücadelesi aslında ve öncelikle yeryüzünün değil, insanlığın kendisinin ölüm kalım mücadelesidir.
* “Dünyanın çivisi çıktı.” — William Shakespeare, Hamlet (1600)
“Zamanın sonuna konulmuş olan bizler…”, böyle yazıyordu ortaçağların skolastik rahipleri, çünkü artık dünyanın sonuna geldiklerine inanıyorlardı; günah alıp başını gitmişti, sahtekârlık, kişisel ihtiraslar, mal-mülk derdi cemaat duygularının önüne geçmişti. Oysa gerçekte sadece burjuva sınıfı doğuyordu, o kadar.
Ortaçağlardaki o yaygın inanışın bir benzerini bugün de görmek, birçok kişinin “zamanın sonuna konulmuş” olduğumuzu, dünyanın artık sonuna geldiğimizi düşündüğünü söylemek mümkün: Dünyanın her tarafı kaynıyor, ekonomik krizlerin ardı arkası kesilmiyor, dolayısıyla savaşların da… Her yerde savaş var, savaş hali kural, barış ise kuraldışı olmuş. Hatta o kadar ki yüksek teknoloji marifetiyle doğal güçlerin bile bu savaşlara (yapay depremler, havanın ve suyun zehirlenmesi vb.) seferber edildiğine tanık oluyoruz. Öte yandan, çevresel felaketler; Çernobil, Fukuşima… Küremiz ısındı, suyumuz ısındı ve saire. Yani, bindik bir alamete gideyoz kıyamete.
Halbuki bu durum da egemenliğini dünya ölçeğinde tesis etmiş bir sistemin gene dünya ölçeğinde çöküyor olmasının gürültüleri ve yıkımının tahribatından başka bir şey değil. Mesele şu ki, Fredric Jameson’ın dediği gibi, bugün dünyanın sonunu hayal etmek kapitalizmin sonunu hayal etmekten daha kolay geliyor bize. Oysa sadece, insanlığın yaşına nazaran dünyanın yaşını (ve bugüne dek başından geçmiş olabilecek şeyleri) dikkate aldığımızda bile şunu çok rahat söyleyebiliriz ki dünyanın sonu öyle kolay kolay gelmez. Ancak, aynı şeyi insanlık için söyleyemeyiz. Bu gidişat bu minval üzere devam ederse insanlığın sonu pekala gelebilir. O andan sonra belki dünya kendini zamanla tekrar yenileyebilir, fakat insanlar değil.
Dolayısıyla, bugün kapitalizme karşı başka bir dünyayı var etme mücadelesi aslında ve öncelikle yeryüzünün değil, insanlığın kendisinin ölüm kalım mücadelesidir.
* “Dünyanın çivisi çıktı.” — William Shakespeare, Hamlet (1600)