"büyük kentlerde yaşadıkları için mi böyle katı, içine kapanmış, somurtkan, sinirli oluyorlar? büyük kent, yenilmez, diş geçirilmez, yok edilemez gücüyle onları dört bir yandan sarıyor, sıkıştırıyor, eziyor, boğuyor — mu? - ufukları yok çünkü. evlerin -evlerin... evlerin... evlerin- sokakların yan yana... iç içe... üst üste... - gökyüzüne gerilmiş tellerin, gökyüzüne çıkan yokuşların, diklemesine büyük taş binaların, bacaların arasında; birbirleriyle yüz yüze, soluk soluğa, omuz omuza yaşıyorlar. birbirlerinden nefret mi ediyorlar? kırları, güneşi, yeşili mi istiyorlar? gökyüzünü çok yükseklerde, en üst kat camlarında, baca deliklerinde; yeşili, çekmeyen bacaların ve kent dumanlarının isinde kararmış buldukları için mi böyle sarı suratlı, kinli, hırçın oluyorlar? bütün bunlar için mi âşık olmuyorlar, gülmüyorlar, genç, kuvvetli, neşeli, yeşil, beyaz, mavi olmuyorlar? omuzlarında bir yük -günlük yaşam bir kat karabasan gibi omuzlarına çökmüş- kırgınlığın, bezginliğin, bulanık sarılığında, içlerine çekilip somurtmuşlar. bütün bunlardan ötürü mü -mü... mü... mü... ne? - böyle olmuşlar. yoksa başka bir şeyler mi var? aradıkları veya kaybettikleri ne? yoksa aradıkları ya da kaybettikleri bir şey yok mu? -hiçbir şeyin olmaması, (mı?) - ekmek peşinde koşanlar, para hırsına tutulanlar, kanseri olanlar, dosyalar, makineler arasında kendini unutanlar, kumarbaz olanlar, hovarda olanlar, çirkin olanlar, hayvan olanlar, insan olmayanlar -lar... lar... - var. i̇yi hoş. ya ötekiler? aradıkları ya da kaybettikleri bir şeyi olmayanlar? yoksa bu, hiçlik duygusu mu? çaresizlik, aşağılık duygusu...
bir şey var. bir şey ama ne?"
nezihe meriç, susuz -i
toplu öyküleri i
bir şey var. bir şey ama ne?"
nezihe meriç, susuz -i
toplu öyküleri i